Özel Yetkili Mahkemeler…

Türkiye Cumhuriyeti Sayın Başbakanı tarafından dahi ‘Devlet içinde devlet oldular’ denilerek ağır şekilde eleştirilen ve ‘haksız tutuklama- yakalama kararları verdikleri’ gerekçesiyle kamuoyunda güvenilirliklerini yitirdikleri açıkça ifade edilerek faaliyetlerine 6352 sayılı yasa ile son verilmiştir. Mulga Silivri’deki Özel Görevli Mahkemelerinden yargılamasına devam edenler  hukuka aykırı karar ve işlemlerini sürdürmeye devam etmektedir. Adil yargılama hakkının açıkça ihlali niteliğinde savunmanın lehine delilleri görmezden gelen mahkeme aynı zamanda sanık ve avukatlarının bilirkişi raporu alınması yönündeki taleplerini israrla reddetmektedir. En basit yargılamada bile kovuşturma aşamasında bilirkişi raporu alınırken bu mahkemelerin israrla bu talebi reddetmesi, sahte belgeleri üretenlerin ortaya çıkarılmasını önleme çabasıdır. Komuoyunda Oda TV davası olarak bilinen davada sanıkların tutuklanmasından yıllar sonra, yargılama aşamasında rapor alınması ile iddia edilen verilerin virus yolu ile sanıkların bilgisayarlarına yüklendiği anlaşılmıştır. Bu davada ortaya çıkan tespit dahi adil bir yargılamada, diğer özel yetkili mahkemeler tarafından bilirkişi raporu alınması yönünde derhal karar vermeyi gerektirirken, mahkemenin bu yöndeki talepleri halen daha reddetmesi, tarafsız olmadıklarını, yürütülen yargılamanın adil olmadığını ve müvekkillerimizin siyasi çıkarlar için özgürlüklerinin gasp edildiğini bizlere göstermektedir. Mahkeme bilirkişi raporu alınması yönündeki taleplerimizi reddettiği gibi CMK md. 68 gereğince soruşturma aşamasında alınan raporları hazırlayan kişilerin ve rapora imza atan uzamanların duruşmada dinlenmesi yönündeki taleplerimizi de gerekçesiz kararları ile reddetmektedir.

Ceza yargılaması sisteminde ‘sözlü’ yargılama esas olmasına rağmen mahkemece sanıklar ve avukatlarının sözlü talepte bulunma hakkı engellenmiştir. Yine CMK’nun 149. maddesindeki emredici düzenleme uyarınca, avukatın yargılamanın her aşamasında sanığa hukuki yardımda bulunma hakkı ve yükümlülüğü bulunmasına’ rağmen duruşma salonuna yerleştirilen bariyerlerle avukatın müvekkili ile fikir teatisinde bulunması kasıtlı olarak engellenmiştir.
Yine CMK’nun 154. maddesindeki amir hükmü uyarınca “avukatların müvekkilleri ile olan yazışmaları hiçbir şekilde denetime tabi tutulamayacakken” sanıklar ve avukatları arasındaki tüm yazışmalar denetlenerek açıkça suç işlenmektedir. Bu haliyle mahkeme sanıklara ‘suçlu’ avukatlarına ise ‘suç ortağı’ gözüyle baktığını ilan etmiştir.
Yine CMK md 181’e aykırı olarak mahkeme hangi tanığın, ne zaman ve hangi konuda dinleneceğini sanık ve avukatlarına bildirmemekte ve son anda supriz tanıklar ortaya çıkmaktadır. Tarafsız ve bağımsızlıklarını yitirdikleri daha çok sayıda somut durum ile ortaya konun mahkemeler ile Silivri’de bir hukuk suikasti yaşanmaktadır.

Hrant Dink Davası Hakimi Rüstem Eryılmaz’ın Hukuksuzlukları

Hrant Dink davasında geçtiğimiz günlerde karar veren İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti verdiği karala kamuoyunda cinayetle ilgili sadece bir kişiyi suçlu buldu ve diğer tüm sanıkları Hrant Dink cinayetinden tahliye ettirdi. Heyet ayrıca baktığı diğer tüm davalarda hiçbir delil olmaksızın “örgüt” bulabilirken, Dink suikastının bireysel olarak yapıldığı kararına vardı.

Kamuoyunda büyük infiale yol açan bu kararın arkasındaki heyetin başkanı Rüstem Eryılmaz aslında bizim de yakından tanıdığımız bir hâkim. Daha ortalıkta “ıslak imza” yokken, sadece fotokopi bir kağıt parçasına ve isimsiz bir ihbar mektubuna dayanarak Dursun Çiçek’i ilk tutuklayan nöbetçi hâkim kendisi.

Verilen bu hukuksuz karar hâkimin kendi vicdanıyla değil siyasi beklentilerle yargılama yaptığının en büyük göstergesiyken, Rüstem Eryılmaz’ın bu karar sonrasında yaptıkları ise kendisinin arkasındaki “güç”lere ne kadar güvendiğinin göstergesi. 30.06.2009 tarihinde Dursun Çiçek’i elinde hiçbir hukuki delil olmamasına rağmen tutuklayan bu nöbetçi hakim daha sonra kutsal savunma hakkımızı da engelledi. Tutuklama ile ilgili gerekçeli kararı bizzat hâkimden istememize rağmen Rüstem Eryılmaz gerekçeli kararın ancak hüküm kısmını okuyabileceğimizi söyledi. Dursun Çiçek’in tutuklanması üzerine yazılan tutuklamaya itiraz dilekçesi gerekçeli karardan bihaber yazıldı.

Rüstem Eryılmaz’ın bu açık kanun ihlallerini yaparken güvendiği kurum ve kişilerin gerçek gücü ise HSYK’ya yaptığımız şikâyet ve suç duyuruları üzerine atanan iki müfettişin soruşturmalarını 2 yıl sonra iki cümlelik cevaplarla kapatılmasıyla ortaya çıktı.

Kıssadan hisse: İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği bu karar ne ilk hukuk cinayetidir, ne de son olacaktır. Arkasına hükümet ve HSYK’nın desteğini alan bu ve bunun gibi hâkimler iktidar değişmedikçe bu gibi hukuksuz uygulamalarına devam edeceklerdir.

Son söz: “Yargılama süreci henüz bitmedi, takip etmeye devam ediyoruz.” diyerek iyi polis-kötü polis oynayan hükümet yetkilileri diğer birçok olayda yaptığı gibi kamuoyundaki infialin biraz soğumasını beklemekten başka bir şey yapmamaktadır. “Hükümet yapması gereken her şeyi yaptı.” diyen Başbakan’a mahkeme süresince Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı olarak çalışan TİB’den bir türlü gönderilmeyen telefon kayıtları ve Dink suikastında ihmali açıkça ortada olan bazı bürokratların aldığı terfiler hatırlatılmalı.

Islak İmza’yı Gerçek Bir Uzman İncelerse..

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Dursun Çiçek ile ilgili olarak, soruşturma aşamasında alınan ve çelişkileri, esiklikleri ile raporların alınması sürecindeki siyasi baskı, açıkça ve çok sayıda hukuki gerekçe ile ortaya çıkan imza raporlarının, çelişkilerini gidermek için uzmanlığı tartışılamayacak kişiler tarafından, imza ile ilgili inceleme raporu alınması talebimizi hiçbir gerekçe sunmadan bir buçuk yıldır reddetmiştir.

Ancak raporların çelişkiler barındırmadığını iddia eden iddia makamının görüşlerinin aksi yönde düşünen ve bunu bilimsel raporuna yansıtan, Adli belge inceleme uzmanı ve İstanbul Adli Yargı Adalet Komisyonu Bilirkişi Listesine kayıtlı, Yeminli Bilirkişi Y. Doç. Dr. Jale Bafra tarafından hazırlanan rapora buraya tıklayarak erişebilirsiniz.

Dr. Jale Bafra Türkiye Adli Bilimler Derneği ve Adli Belge İncelemeciler Derneği Kurucu Üyesidir. İ.Ü.Adli Tıp Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyelisidir ve Adli Belge incelemesi ile ilgili olarak çok sayıda bilimsel çalışma ve yayınlara imza atmıştır.

Bafra tarafından iki ayrı rapor hazırlanmıştır. 18.12.2011 tarihli rapor, İrtica İle Mücadele Eylem Planı isimli belgenin, son sayfasında, Dursun Çiçek adına atılı imzanın Çiçek’in eli ürünü olup olmadığının belirlenmesi ile ilgilidir. Bafra belgenin düzenlenişine ilişkin bazı tespitlerde bulunmuştur.

Dr. Jale Bafra ayrıca 14.12.2011 tarihinde hazırladığı bilirkişi mütalaasında ise soruşturma aşamasında verilmiş bilirkişi raporlarına ilişkin sorularımızı cevaplandırmıştır. Bu cevaplardan birini burada özetleyecek olursak:

İmza ve belge incelemesinde Bilirkişilik başlıklı Mart 2010 tarihli İmza inceleme uzmanı, Belge İnceleme Uzmanları Derneği Başkanı  Yalçın Çakıcı tarafından yazılan ve İstanbul Barosu Aylık Bülteninde yayınlanan makalede, ‘Adli Tıp, Kriminal Polis ve Jandarma Kriminal’de görev yapanlar önce ilgili olanda yetiştirilmek üzere asistan olarak atanarak, altı ay teorik ve uygulamalı eğitim alırlar sonrasında ise uzmanlık alanında, uzmanlar gözetiminde EN AZ 3 YIL süreyle fiilin çalıştırılırlar. Fiili çalışma süresini dolduran asistanlar için her yıl Nisan ve Ekim aylarında, en az bir hafta süreli kurs düzenlenir. Kurs bitiminde yapılan teorik sınav yapılır ve başarılı olanlara uzmanlık sertifikası verilir.’ -denilmektedir. Ancak ATK tarafından verilen raporda, rapora muhalefet şerhi koyan belge inceleme konusunda uzman doktorların dışında, rapor hazırlanmadan 1 ay önce atandıkları mahkemeye sunulan Fizik İhtisas Dairesinden gelen yazı ile belli olan 6 kişinin aslında uzmanlık olanlarının neler olduğuna bakacak olursak, Gürol BERBER’ in ADLİ TABİP, Ahmet Bülent ÖZATA’ nın SES İNCELEME UZMANI, Eyüp KANDEMİR’ in, ATK. SES VE GÖRÜNTÜLEME MERKEZİNDE GÖREVLİ UZMAN, H. Bülent ÜNER’in FİZİKÇİ- UZMANLIK ALANI BALİSTİK ve İsmail ÇAKIR’ın ise, SAHTE DEĞERLİ METAL TETKİKLERİ UZMANI olduğu anlaşılmaktadır.  Bu kişilerin, belge hakkında düzenlenen ilk rapordan sonra, bir haftalık kurs ile ADLİ BELGE İNCELEME şubesinde çalışmaya başladıkları Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından mecliste kabul edilmiştir.

YARGITAY CEZA GENEL KURULU, E. 2007/6-139, sayılı kararında, Somut olayda, grafoloji uzmanı olmayıp, adli tıp uzmanı olduğu saptanan kişi tarafından düzenlenen raporun bilirkişinin uzmanlık alanı ve yemininin yaptırılmamış olması dikkate alındığında hükme esas alınması hukuken olanaksızdır.” denilmektedir. Tabi ortada hukuki bir yargılama olsaydı…

 

Mahkeme Süreci – “Delil”lerin Toplanması – 3 (İzi Kaybettirilen İhbarcılar)

Bakalım ihbarcıların bulunmasıyla ilgili sayın mahkeme neler istemiş:

1- PTT Genel müdürlüğüne yazı yazılarak posta ağırlıkları ve fiyatlandırılması hakkında görüş sorulması, (18.08.2010)

2- 78.184.32.122 IP nolu bilgisayarın göndermiş olduğu elektronik postanın nereden, hangi tarihte ve kimler tarafından gönderildiğinin tespiti için Ankara Telekom Başmüdürlüğüne yazı yazılmasına, (25.11.2010- 4.)

3- Jandarma Kriminalde 14 adet parmak ve avuç içi izi hakkında arşiv araştırması yapılıp yapılmadığının sorulması, (18.08.2010)

4- Taklit imzalı sahte eylem planının Av. Serdar ÖZTÜRK’ün ofisinde bulunduğu iddia edilen fotokopisi üzerinde neden parmak izi yapılmadığının Emniyete sorulması   (16.07.2010)

5- Kağıt üzerine yazılan yazı ve imzanın mürekkep yaşının tespitinin mümkün olup olmadığının TÜBİTAK Başkanlığı ile ODTÜ ve İTÜ Rektörlüğüne ayrı ayrı yazı yazılarak görüş sorulmasına, (25.11.2010-1.g)

6- BKM’ye müzekkere yazılarak, ( Bankalar arası Kredi Kart Merkezi ) 2009 yılı ilk 6 ay itibariyle Dursun ÇİÇEK’e ait kredi kartlarının ve bu kartların harcama dökümünün gönderilmesinin istenmesine, (09.07.2010- 10.)

7- Gölcük’te ele geçirildiği iddia edilen belgeler arasında Albay Dursun ÇİÇEK ve davamız hakkında varsa bulgu ve belgelerin onaylı suretlerinin gönderilmesinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından istenmesine, (31.12.2010- 1.d.aa.aaa.)

Zarfın gramajını sordunuz, sorunuz da… zaten cevabını da siz verdiniz.

E- mail ihbarları geldi. Yazdığınız müzekkereler sonucunda aldığınız cevaplarla emailin gönderildiği yer ve gönderen bir kuruyemişçi çıktı.

Belge üzerinde kime ait olduğu BİR TÜRLÜ BULUNAMAYAN parmak izlerinin kime ait olduğunu sordunuz, biz de sorduk. Ancak cevap veren yok!..

Fotokopisi bürosunda bulunduğu iddia edilen Av. Serdar Öztürk ‘’ben daha önce bu belgeyi görmedim, üzerinde parmak izi incelemesi yapılsın’’ dedi. Sonunda talep ettiniz. Cevap veren yine yok.

Taraf Gazetesi bu belgeyi kendi mi yazdı bilinmez, ilk yayınladığında belge üzerinde tarih olmamasına rağmen Nisan 2009 tarihli belge diye piyasaya çıkardı. Soruşturma savcılarından 3 defa ayrı ayrı talep edilmesine rağmen savcılar imza yaşı analizi yapmadı. 2 sene sonra siz talep ettiniz ama yaş analizi için geç kaldığımızı öğrendik.

Dursun Çiçek’in kullandığı tüm kredi kartı harcamalarını incelediniz. Hiçbir şey bulamadınız.

Gölcük’de Dursun Çiçek ile ilgili bulunan belge var mı? Diye sordunuz. Kayda değer bir şey buldunuz mu bilmiyoruz ama daha çok ararsınız.

Mahkeme Süreci – “Delil”lerin Toplanması – 2 (Bilgisayarlar – Yazıcılar)

12 Haziran 2009 tarihinden 11 Nisan 2011 tarihine kadar mahkemenin bilgisayarların ve evrakların temizlenmesiyle ilgili istediği deliller ve cevapları:

1- 04.06.2010 tarihi itibariyle Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Şube Müdürlüğünde, bilgi destek dairesinde kullanılan tüm bilgisayarlara ait hard diskler ile Genelkurmay Askeri Savcılığı tarafından yapılan bu soruşturma kapsamında bilirkişilere tahsis edilen bilgisayarların gönderilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.k.)

2- Genelkurmay Bilgi Destek Daire 3. Şubede Görevli Personelin MEBS Sunucularında Tanımlı 61492_0403 nolu TSK NET Kullanıcı Kodunun 31.05.2009 tarihinde saat 09.05 itibariyle kime ait olduğu, kim tarafından kullanıldığının bildirilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.d.)

3- 2009 ilk 6 ay itibarıyla Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi Başkanlığının tüm Şubesinde çalışan tüm askeri ve sivil personelin kullandıkları bilgisayarlara ait kayıtların, bu bilgisayarları kullanan kişilerin kullanıcı kodlarının ve kullanıcı imzalarının gönderilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.e.)

4- 01 Haziran 2009 tarihi itibariyle Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi Başkanlığının hangi şubelerinde, hangi emirle, hangi evrakın, hangi nedenle temizleme işleminin yapıldığının bildirilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.g.)

5- 2008 yılında bir basın organında çıkan ve 2006 tarihli STÖ’lerin andıçlanmasıyla ilgili olduğu söylenen andıç hakkında, o tarih itibariyle Genelkurmay Başkanı olan Yaşar Büyükanıt’ın resmi açıklamasının gönderilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.i.)

6- Sanık Ünal İnanç’tan çıktığı iddia edilen belgenin dosyamız içerisinden birer örneğinin çıkartılarak Genel Kurmay Başkanlığına gönderilmesine, bu belgede belirtilen hususlar ile ilgili herhangi bir kayıt olup olmadığı, bu konuda herhangi bir idari soruşturma yapılıp yapılmadığı hususlarının bildirilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.m.)

7- Genelkurmay Başkanlığının “MY 71-1(B)” ”TSK arşiv yönergesi”’nin onaylı ve okunaklı bir örneğinin istenilmesine, (31.08.2010- 6.)

8- Genelkurmay Başkanlığından 31 Mayıs 2009 tarihli Basın Özetleri dosyasındaki bir Word Yazının istenmesi, (29.09.2010)

9- Genelkurmay Başkanlığına müzekkere yazılarak, Kurmay Albay Ünal Atabay’ın 2009 yılında Genelkurmay Karargahında görevli olup olmadığı, görevli ise hangi görevde olduğunun bildirilmesinin istenilmesine, (25.11.2010- 1.e.)

10- Genelkurmay Askeri Savcılığına yazı yazılarak, Samanyolu TV kanalında yayınlanan Kurmay Albay Ünal Atabey’e ait olduğu iddia edilen ses kaydı ile ilgili yapılan 08.12.2010 tarih ve 2010/762-438-43 sayılı soruşturma dosyasının onaylı bir örneğinin gönderilmesinin istenilmesine, (12.01.2011- 2.a.)

11- Genelkurmay Başkanlığından gönderilen hard diskler üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasına, bu konuda mahkememiz hakimi Hüsnü Çalmuk’un Naip Hakim olarak görevlendirilmesine, kendisine tam yetki verilmesine, (12.01.2011- 3.)

12- Genelkurmay Askeri Savcılığından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen 9 kişinin ifadelerinin ve kovuşturma evrakının istenmesi (16.07.2010)

talep ettiniz. Talepleriniz karşılandı ve,

Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Dairesinde çalışan tüm askeri ve sivil personelin kullandıkları bilgisayarlara ait kayıtları, kullanıcı kodlarını, hard diskleri, Haziran 2009 tarihi itibariyle Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Dairesinde hangi emirle, hangi evrakın, hangi nedenle temizleme işleminin yapıldığını, STÖ andıcı ile ilgili dönemin Gnkur. Başkanının açıklamasını, yine her zaman ki gibi basınla gündeme gelen Ünal Atabay iddiası ile ilgili bilgileri aldınız. Gnkur’dan gönderilen hard disklerin incelemesi için mahkemeniz hakiminin görevlendirilmesine karar verdiniz. Ayrıca ‘Askeri savcılıktan gönderilen ve açılamadığı belirtilen ‘Basın Özetleri’ başlıklı yazının açılmasını istediniz.

Açıldı ve gerçekten bir basın haberiydi.

Bilgisayarlar incelendi, incelendi. Peki ne bulundu? Hiçbir şey. Varsa Dursun Çiçek aleyhine bulduğunuz tek bir delil, bizi de bilgilendirin ki şu kuvvetli suç şüphesi cümlesini bizde anlamlandıralım.

Mahkeme Süreci – “Delil”lerin Toplanması – 1 (Erzincan Yalanı)

12 Haziran 2009 tarihinden 11 Nisan 2011 tarihine kadar devam eden ve mahkeme tarafından özellikle talep edilip her defasında Dursun Çiçek lehine gelen, Savcıları hüsrana uğratan, talepler ve cevaplarını kısaca hatırlayalım.

1- 2009 yılı içerisinde askeri helikopter ve uçak ile Erzincan iline yapılan uçuş kayıtlarının ve seyahat eden General ve alt rütbeli subay düzeyindeki rütbeliler dahil asker kişilerin listesinin gönderilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.h.)

2- 2009 yılı içerisinde KONAK MAZLUM OTEL ve çevresinde kameralar olup olmadığının araştırılmasına, varsa tüm kayıtların temin edilerek gönderilmesi için Erzincan Emniyet Müdürlüğüne yazı yazılmasına, (09.07.2010- 16.)

3- 2009 yılında Erzincan 3. Ordu K.lığında hangi tarihte İç Güvenlik Seminerinin yapıldığı ve bu toplantıya Genelkurmay adına kimlerin katıldığının bildirilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.j.)

4- Genelkurmay Başkanlığına müzekkere yazılarak; Dursun ÇİÇEK’in 01.01.2009 tarihi ile 04.06.2009 tarihleri arasında kullandığı tüm senelik ve mazeret izin kayıtlarının kayıtlar incelenerek ayrıntılı bilgi verilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.a.)

5- Dosyada mevcut ihbarlar dikkate alınarak, 2009 Nisan-Mayıs-Haziran aylarında Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi başkanlığı ve alt birim şubelerine giriş-çıkışları gösteren tüm kayıtların ve ayrıca giriş-çıkış yapanların tespit edilen telefon numaralarının (01 Nisan ile 20 Haziran dahil) gönderilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.c.)

6- Erzincan ilinde bulunan Askeri veya sivil havaalanı yetkili makamına yazı yazılarak, 01.01.2009 ile 04.06.2009 tarihleri arasında askeri veya sivil uçak veya helikopterle yolculuk ederek gelen kişilerin kimler olduğunun bildirilmesinin istenilmesine, (09.07.2010),

7- Dosya kapsamına göre Dursun ÇİÇEK’e ait olan ve 07.12.2008 MERCAN TERCAN ERZİNCAN BÖLGESİNDEN SİNYAL VEREN 0532 445XXXX nolu telefonun bu tarihte irtibatlı olduğu Kara Kuvvetleri Komutanlığına ait olduğu anlaşılan 0530 511XXXX nolu telefon numarası ile görüşmüş olduğu dikkate alındığında Genel Kurmay Başkanlığına Müzekkere yazılarak 07.12.2008 tarihi itibari ile bu telefonun ayrıntılı kayıt bilgilerinin, kim ve/veya kimler tarafından kullanıldığının, kullanan bu kişilerin hangi görevde, nerede bulunduğunun bildirilmesinin istenilmesine, (31.08.2010- 10.a.)

8- Dosya kapsamına göre Dursun ÇİÇEK’e ait olduğu anlaşılan ve 07.12.2008 Refahiye Erzincan bölgesinden sinyal veren 0536 338XXXX  nolu telefonun bu tarihte irtibatlı olduğu Gülsen Eryılmaz’a ait olduğu anlaşılan 0535 833XXXX telefon numarası ile görüşmüş olduğu dikkate alındığında  TİB’e müzekkere yazılarak 07.12.2008 tarihinden bu yana bu telefonun ayrıntılı abone kayıt bilgilerinin bildirilmesinin istenilmesine, (31.08.2010- 10.b.)

9- TİB’e müzekkere yazılarak 0530 511XXXX ve 0535 833XXXX numaralı telefon hatlarına ait 2000 yılından itibaren bu numaralarla görüşen diğer numaralar dahil arayan aranan, arama süresi ve baz istasyonu sürelerini içerir ayrıntılı HTS raporlarının CD ortamında mahkememize gönderilmesine, (31.08.2010- 10.c.)

10- 07.12.2008 itibari ile Dursun ÇİÇEK’in izin durumunun sorulmasına, (31.08.2010- 10.f.)

11- THY Anonim Ortaklığından 18.04.2009 tarihinde bilet alan kişi ile ilgili her türlü bilgi ve görüntünün talep edilmesi, (29.09.2010).

12- THY Anonim Ortaklığından başta Erzurum, Erzincan, Muş, Sivas, Malatya, Elazığ olmak üzere Doğu ve G.Doğu Anadolu’daki sivil ve askeri havaalanlarına Dursun ÇİÇEK isimli bir kişinin 2009 yılı ilk altı ayında bir seyahat yapıp yapmadığının ayrıntılı olarak talep edilmesi, (29.09.2010),

13- Erzurum Havaalanı İşletme Müdürlüğüne yazı yazılarak 18.04.2009 tarihinde TK0967 Erzurum- Ankara Seferine ait 2352446995821 Seri Nolu bileti alan yolcunun Kamera görüntülerinin istenmesi, (29.09.2010).

14- Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığı tarafından gönderilen cevabi yazı ekindeki belgede 441432XXXXX numaralı kimlik numarasının belirtilerek buna ilişkin nüfus kaydının ilgili merciden istenilmesine, (25.11.2010- 8.b.)  Karar verdiniz.

Bu talepleriniz doğrultusunda özetle, Mazlum Otel bilgilerini, Erzincan’da yapılan seminere katılan listesini, Dursun Çiçek’in tüm mazeret ve izin listesini, müvekkilimin Gnkur. Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi’ne giriş – çıkış kayıtlarını gösterir listeyi,  Gnkur. Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi’ne 2009 Nisan- Mayıs- Haziran tarihlerinde giriş – çıkış yapan bütün subayların listesi, kayıtları ve telefon numaralarını, Ocak 2009- Haziran 2009 tarihleri arasında Erzincan ilindeki Askeri ve Sivil havaalanına yolculuk eden kim varsa hepsinin bilgilerini, Tercan bölgesinde sinyal veren Dursun Çiçek’in ve İrem Çiçek’in kullandığı telefon numaraları ile görüşen biri Kara Kuvvetlerinden Dursun Çiçek’in devre arkadaşı, diğeri yeğeni telefon numaralarının haziran 2009’dan bu yana abone bilgilerini ve 2000 yılından itibaren bu numaralarla görüşen diğer numaralar dahil arayan aranan, arama süresi ve baz istasyonu sürelerini içerir ayrıntılı HTS raporlarını, 07.12.2008 itibari ile müvekkilimin izin durumunu içerir bilgiyi, Erzurum’dan- Ankara’ya uçak bileti alıp uçan, Dursun Çiçek’in kimlik bilgileri ve kamera görüntülerini, Hatta ve hatta daha da kapsamı genişleterek, Erzurum, Erzincan, Muş, Sivas, Malatya, Elazığ olmak üzere Doğu ve G.Doğu Anadolu’daki sivil ve askeri havaalanlarına Dursun ÇİÇEK isimli bir kişinin 2009 yılı ilk altı ayında bir seyahat yapıp yapmadığını sordunuz.

Bu oldukça kapsamlı soruların tamamına aldığınız cevaplar ise ortada. ERZİNCAN SENERYOSU KOCA BİR YALAN… Dursun Çiçek’ler ise orijinal değil.

Mazlum Otelde kalan, müteahhit Dursun Çiçek.

Erzincan’a uçan, İspirli 77 doğumlu Dursun Çiçek.

Tercan’da ki sinyaller, Azerbaycan aile gezisinin bir parçası.

Erzincan’daki seminerde Dursun Çiçek yok.

Gnkur. Giriş- Çıkış kayıtlarından belli ki Dursun Çiçek o tarihlerde Ankara’da görevinin  başında.

Yani kısaca ERZİNCAN SENERYOSU TUTMADI…

16 Soruda Albay Dursun Çiçek Vakası


Bir Islak İmza da Benden!

03 Haziran 2009 tarihinden beri Türkiye’de bir hukuk katliamı yaşanmaktadır. Albay Dursun Çiçek’in hazırladığı iddia edilen İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın (İMEP) 12.06.2009 tarihinde Taraf gazetesinde yayınlanmasının ardından yandaş basında başlatılan karalama kampanyası ve sonrasında iktidarın yönetiminde başlatılan ve sürdürülen soruşturma ve yargılama süreçleriyle ile Türkiye bir hukuk devleti olmaktan çıkmıştır.

Türkiye’de 2011 yılında hala devam eden bu siyasi davada, Dursun Çiçek hakkında düzenlenen, iddianamenin tamamı isimsiz, imzasız ihbar maillerinden ve mektuplarından oluşmaktadır. Ortada yasal hiçbir delil yokken, taklit imzalı sahte bir plan gerekçe gösterilerek Dursun Çiçek’in üç kez tutuklanması ve aylardır tutuklu yargılanması temel insan hakları ve anayasanın hürriyetçi demokrasi ve hukuk düzeni anlayışı ile bağdaşmaz.

Dava sürecinin nasıl geliştiğinin özetine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. (Lütfen kampanyaya katılmadan önce bu yazıyı okuyun.) Dava sürecinde yaşanan hukuksuzluklar ve çarptırılan veya karartılan delilleriyle bu dava Türk Hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Bu süreçte sizleri de sessiz kalmamaya ve yaşananlardan duyduğunuz rahatsızlığı yüksek sesle yetkililere duyurmaya davet ediyoruz. Bir hukuk devleti olması gereken Türkiye Cumhuriyeti’nin temel insan haklarına saygı duyulduğu ve adil yargılanma hakkının çiğnenmediği bir ülke haline gelebilmesi için sorumluluk almaya ve üzerinize düşen görevi yapmaya burada başlattığımız imza kampanyasına adınız, soyadınız ve email adresinizi vererek başlayabilirsiniz.

Unutmayın ki hukuk hepimize lazım.

Adaletle,

İrem Çiçek, Deniz Çiçek



ISLAK İMZA DAVA SÜRECİ, KARARTILAN DELİLLER ve HUKUKSUZLUKLAR

Her Şey 4 Sayfalık Bir Fotokopi İle Başlar… (3 Haziran 2009 – 30 Eylül 2009)

3 Haziran 2009 tarihinde Avukat Serdar Öztürk’ün ofisinde yapılan aramada başka birçok belge ile birlikte dört sayfalık İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın (İMEP) fotokopisini bulduğunu iddia eden İstanbul Beşiktaş Savcılığı bunun üzerine belgenin üzerinde imzası bulunduğu iddia edilen Alb. Dursun Çiçek hakkında bir soruşturma başlatmış. Her ne kadar savcılığın aylar sonra hazırladığı iddianamedeki tüm olaylar ve deliller belgenin bulunduğu iddia edilen 3 Haziran 2009 tarihi ve sonrasına ait olsa da Dursun Çiçek isimli bir şahıs, Cumhuriyet Gazetesi’nin bombalanması ve Danıştay saldırısı gibi Ergenekon davası ile ilişkili olarak 9 Mart 2009 tarihli mahkeme kararıyla dinlenmiştir. Ortada hiçbir delil olmadan alınan bu dinleme kararı, Alb. Dursun Çiçek’in hiçbir delil olmadan sanık olarak seçildiğini sonra aleyhinde delil arandığını, hiçbir şey bulunamayınca da delil üretme yoluna gidildiğini göstermektedir.

Belgenin 12 Haziran 2009 tarihinde Taraf gazetesinde yayınlanmasıyla belgeden haberdar olan Alb. Dursun Çiçek hakkında, gazetedeki haber üzerine Genelkurmay Askeri Savcılığı’nca bir soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında alınan 68 tanık ifadesinin hiçbirinde Dursun Çiçek aleyhine bir bilgi olmadığı gibi tamamı lehine beyanlar içermektedir. Genelkurmay Harekât Dairesi bünyesinde çalışan Bilgi Destek Dairesi lağvedilmeden önce 5 şube olarak görev yapmaktadır. Tanık Ziya İlker Göktaş’ın ifadesinde de belirttiği gibi kendisinin müdürü olduğu 2. Bilgi Destek Şubesi’nin görevi irticai faaliyetlerle mücadeledir. Dursun Çiçek’in müdürü olduğu 3. Bilgi Destek Şubesi’nin görev alanı ise, dış tehditler, dış tatbikatlar, NATO ile ilişkiler, 1915 olaylarıdır. Genelkurmay karargâhında bir İrtica ile Mücadele Eylem Planı hazırlanacak ise bile bu planın Dursun Çiçek’in müdürü olduğu 3. Şube tarafından değil, 2. Şube tarafından hazırlanması gerekmektedir. Soruşturma kapsamında yapılan bilirkişi incelemelerinde ne Dursun Çiçek’in Genelkurmay karargâhında kullandığı bilgisayarlarda ne de kendi şahsi bilgisayarlarında İMEP’in izine rastlanmamıştır. Dursun Çiçek’in kendisinin hazırladığı belgelerin tümü askeri yazım tekniklerine uygun olmasına rağmen yine soruşturma kapsamında askeri bilirkişinin verdiği raporla sabit olduğu üzere İMEP askeri yazım teknikleriyle uyuşmamaktadır. Askeri savcılık başlattığı bu soruşturma sonucunda topladığı bu deliller üzerine kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir.

Bu sırada Avukat Serdar Öztürk’ün ofisinde tamamı 2004 yılı ve öncesine ait belgeler ile henüz hala anlaşılamayan bir sebeple Taraf Gazetesinde, Nisan 2009 yılında hazırlandığı iddia edilen fotokopi İMEP, kriminal inceleme yapılması için Emniyet Kriminal Dairesi’ne gönderilmiştir. Emniyet Kriminal Dairesi, Serdar Öztürk’ün ofisinde bulunan tüm belgeler üzerinde parmak izi incelemesi yapmış olmasına rağmen sadece dört sayfalık fotokopi İMEP üzerinde bu inceleme yapılmamıştır. Yargılamanın ilerleyen safhalarında mahkemenin bu dört sayfa fotokopi üzerinde parmak izi incelemesi yapılması talebine cevaben Emniyet Müdürlüğü’nden önce fotokopi belge üzerinden yapılan Dursun Çiçek’in imza mukayese raporu gönderilmiştir. Mahkemece tekrarlanan talebe karşılık, bu sefer de Serdar Öztürk’ün parmak izi örnekleri gönderilmiştir. Diğer taraftan, bu dört sayfa fotokopi belge üzerinde ısrarla parmak izi incelemesi yapmayan Emniyet Kriminal Dairesi bu fotokopi belgeyi inceleyerek 20 Haziran 2009 tarihinde belgenin son sayfasındaki imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olduğu yönünde rapor vermiştir. Emniyet Kriminal Dairesi’nin bu fotokopi belgeyi inceleyerek bilimsellikten, objektiflikten ve dürüstlükten uzak olarak verdiği “eli ürünüdür” raporu bu kurumun nasıl çalıştığını gözler önüne sermiştir. Karşımızda fotokopi bir belgeden eli ürünüdür raporu veren bir kurum vardır. Bu kurumun üyesi olduğu Avrupa Adli Bilimler Enstitüleri Birliği’ne (European Network of Forensic Science Institutes – ENFSI) yaptığımız şikâyetin neticesinde ENFSI’nın üye kuruluşların verdiği raporların içerikleriyle ilgili bir inceleme yapamayacağı ancak Emniyet Kriminal’in bundan sonra verdiği raporlarda ENFSI logosunu kullanamayacağı belirtilmiştir.

İMEP’in fotokopisinin ortaya çıkmasının üzerine 30 Haziran 2009 tarihinde Beşiktaş Adliyesi’nde ifade veren Dursun Çiçek ifadeye gitmesine saatler kala, 29 Haziran 2009 tarihinde saat 19:17’de İstanbul Emniyeti’ne gönderilen isimsiz bir ihbar mektubu gerekçe gösterilerek tutuklama talebiyle nöbetçi mahkemeye gönderilmiş ve nöbetçi hakîm Rüstem Eryılmaz tarafından tutuklanmıştır. Dursun Çiçek’in İstanbul Özel Yetkili Savcıları tarafından yapılan ilk sorgulamasında, sorgulamadan sadece birkaç saat önce daha sonra Amsterdam’dan gönderildiği tespit edilen isimsiz bir email gerekçe gösterilerek tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edilmesi ve nöbetçi hâkimin de tutuklama kararı vermesi Beşiktaş Hukuku’nun nasıl çalıştığını gözler önüne sermiştir. Bir üst mahkemeye yapılan itiraz üzerine Alb. Çiçek 17 saat sonra 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyetince tahliye edilmiştir.

Alb. Dursun Çiçek tahliyesinden sonra yandaş basında yapılan yargısız infaza karşı onlarca dava açıp suç duyurusunda bulunarak hukuki mücadelesini başlatırken diğer taraftan, savcılar söz konusu fotokopiyi 02 Temmuz 2009 tarihinde de Adli Tıp Kurumu’na göndermiştir. Fotokopiyi inceleyen Adli Tıp Kurumu belge üzerindeki imzanın basit tersimli olması, Dursun Çiçek’in örnek imzalarının biçimsel olarak birbirinden farklılıklar göstermesi ve belgenin fotokopi olması sebebiyle hız, işleklik ve baskı derecesi gibi tanı unsurlarının incelemeyeceği gerekçesiyle söz konusu imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olup olmadığına karar verilemeyeceği sonucuna varmıştır.

Ve İmza Islatılır… (30 Eylül 2009 – 11 Kasım 2009)

Alb. Dursun Çiçek’in Beşiktaş maceraları fotokopinin bulunmasından 4 ay sonra, Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi’nde görevli bir subay olduğunu iddia eden bir ihbarcının ıslak imzalı İMEP’i 30.09.2009 tarihinde Çukurambar Postanesi’nden adi posta yoluyla Beşiktaş Savcılığı’na göndermesi üzerine tekrar başlar. Islak imzalı bu belgenin ellerine ulaşması üzerine Genelkurmay Askeri Savcılığı Dursun Çiçek ile ilgili dosyayı tekrar açmış ve sağlıklı bir soruşturma yapılabilmesi için ıslak imzalı bu belgeyi Beşiktaş Savcılığı’ndan istemiştir. Diğer taraftan Beşiktaş Savcılığı belgeyi Adlı Tıp Kurumu’na göndermiştir. Adli Tıp Kurumu 1 gün içinde düzenlediği, 19 Ekim 2009 tarihli raporuyla ıslak imzalı belgedeki imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olduğu yönünde görüş bildirmiştir.

Adli Tıp Kurumu’nda yapılan bu ilk incelemede teamüller gereği belgenin, kura ile belirlenecek bir ekip tarafından kurul halinde incelenmesi gerekirken imza incelemesi, “atama” yolu ile belirlenen üç kişilik bir ekipçe yapılmıştır. Bu incelemeyi yapan ve imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olduğu yönünde görüş bildiren “uzman”ın daha sonra terfi ettirilmesi de verilen raporun bazı kesimlerin beklentileri göz önüne alınarak verildiği tezini desteklemektedir. Zaten Adli Tıp Kurumu Başkanı’nın aynı dönemde başka bir davayla ilgili olarak söylediği “Hastanın yararı kadar toplumun bazı kesimlerinin de düşüncelerini düşünmek zorundayız.” sözü ve yine imzaladığı eli ürünüdür raporu ile ilgili ‘’ ben belgeyi incelemedim. İki arkadaşım inceledi, bende onların kanaatine 3. bir kişi olarak imza attım’’demesi  kurumun nasıl çalıştığını gözler önüne sermiştir ve kurumun kamuoyu nezdindeki güvenilirliğini tamamen yok etmiştir.

Alınan bu raporun üzerine 11 Kasım 2009 tarihinde Beşiktaş Adliyesi’ne tekrar çağırılan Dursun Çiçek yine tutuklama talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk edilmiş ve nöbetçi hâkim İdris Asan tarafından tutuklanmıştır. Dursun Çiçek yapılan itiraz sonucu bu sefer 43 saat sonra 9. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından “delil durumu, kişiye isnat edilen suç unsurlarının ve kaçma şüphesinin bulunmaması” ve “sabit ikametgâh sahibi olması” gerekçeleriyle oy birliği ile tahliye edilmiştir.

İddianame Hazırlanır… (11 Kasım 2009 30 Nisan 2010)

Dursun Çiçek’in ikinci kez tahliye olması üzerine ıslak imzalı bu belge 12 Kasım 2009 tarihinde Emniyet Kriminal Dairesi’ne gönderilmiş ve fotokopi belgeye “eli ürünüdür” raporu veren üç “uzman” bu sefer ıslak imzalı belgeyi incelemiştir. Işık hızıyla çalışan bu uzmanlar yüze yakın imzayı belge üzerindeki imza ile karşılaştırarak 13 Kasım 2009 tarihli raporlarında belgedeki imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olduğu kanaatine varmıştır. Hem Alb. Dursun Çiçek ve avukatlarının yaptığı itirazlar hem de kamuoyunda oluşan rahatsızlık sonucu işlerini sağlama almak isteyen savcılar belgeyi daha önce inceleme yapan Fizik İhtisas Kurulu Üyelerinin de içinde olduğu genişletilmiş Kurul tarafından tekrar incelenmesi için tekrar Adli Tıp Kurumu’na göndermiştir. Islak imzalı belge 11 kişilik genişletilmiş kurul tarafından incelenmiştir. Kurulun her biri yedi ile yirmi yıl arasında deneyimli olan dört üyesi imzanın tersiminin basit, taklidinin kolay olması ve Dursun Çiçek’in mukayese imzalarının faklı tersim özellikleri göstermesi sebebiyle söz konusu imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olup olmadığının belirlenemeyeceğini yönünde görüş bildirmiştir. Buna rağmen geri kalan 7 kişinin aksi yönde oy kullanmasıyla söz konusu imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olduğu yönünde bir rapor verilmiştir. En temel hukuk ilkesi olan “şüphenin şüpheli lehinde yorumlanması” hiçe sayıldığı gibi bu 7 kişi hakkında yapılan bir araştırma çarpıcı sonuçlar ortaya koymuştur. Bu yedi kişinin üçü zaten bir önceki raporu veren kişilerdir ve ilk belgenin incelemesindeki “atanma” şekilleri ve yaptıkları açıklamalar ile güvenilirliklerini kaybetmişlerdir. Fizik İhtisas Dairesi’nde daha önce 3 yıl başkanlık yapan Dr. Ömer Kurtaş’ın verdiği bilgi ve Adalet Bakanı’nın gensoru üzerine meclisteki kabul beyanına göre, rapora ‘’eli ürünüdür’’ beyanı ile imza atan 4 uzmandan Gürel Berber, Eyüp Kandemir ve Bülent Özata belgeyle ilgili 15 Ekim’de hazırlanan ilk raporun ardından Adli Belge İnceleme Birimi’nde görevlendirilmiştir. Bu üç isim sadece bir haftalık kursla “Adli Belge Uzmanlığı” sertifikası almış olması Adli Tıp Kurumu tarafından verilen 4 Şubat 2010 tarihli bu son raporun da objektiflikten uzak olduğunun en somut kanıtıdır.

Bu dönemde belge Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın yoğun ısrarları üzerine kendilerine gönderilmiş ve gönderilen belge üzerinde Jandarma Kriminal Dairesi tarafından çeşitli incelemeler yapılmıştır. Jandarma Kriminal Dairesi söz konusu imzanın kalın uçlu keçeli kalem ile atılmış olmasından dolayı imzayı sadece biçimsel özellikleri yönünden inceleyebilmiştir. Daha sonra başlayacak yargılama sürecinde, 06 Temmuz 2010 tarihli duruşma sırasında, mahkeme salonuna getirdiğimiz CNC makinesi ile gösterildiği gibi günümüz teknolojisi ile herhangi bir imzanın makine ile biçimsel olarak taklidi mümkündür. Bu sebeple imza incelemelerinde en önemli unsurlar imzanın atış hızı ve baskı derecesi gibi imzanın üçüncü boyutu (kâğıt üzerindeki derinliği) ile ilgili unsurlardır. Jandarma Kriminal’in raporunda da açıkça görüldüğü üzere imza üzerinde bu incelemelerin hiçbiri yapılamamıştır. Keçeli uçlu kalem, kâğıt üzerinde derinlik oluşturmadığından bu tip kalemle atılan imzaların incelemesinde sadece biçimsel özellikler bakımından yapılabilmektedir ve bu tip bir incelemeden sağlıklı bir sonuca ulaşılması mümkün değildir. Kaldı ki Dursun ÇİÇEK’in imzası tüm raporlardaki ortak görüşe göre ‘’taklidi basit , tersimi kolay’’ bir imzadır. Ancak tüm kurum raporları bu tespiti yapmalarına rağmen ‘’eli ürünüdür’’ raporu vermekten çekinmemişlerdir.

Yine Jandarma Kriminal Dairesi tarafından İstanbul Beşiktaş Savcıları’nın itirazına rağmen belge üzerinde imza incelemesinden çok daha objektif olan ve daha kesin sonuçlar veren parmak izi incelemesi yapılmıştır. Yapılan incelemede belge üzerinde ne Alb. Dursun Çiçek ne de Genelkurmay’da çalışan başka birinin parmak veya avuç izi bulunmamıştır. Sahibi tespit edilememiş olan 14 izin tespiti için yaptığımız tüm girişimler şu ana dek sonuçsuz kalmıştır. Jandarma Kriminal tarafından yapılan bir başka incelemeyle de belgenin Genelkurmay karargâhındaki yazıcılar kullanılarak basılmadığı ortaya çıkmıştır.

İddianame Kabul Edilir ve Alb. Dursun Çiçek Tekrar Tutuklanır… (30 Nisan 2010 – …)

İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin daha önce oy birliğiyle ve delil yetersizliği gibi sebeplerle verdiği tahliye kararından sonra Dursun Çiçek aleyhine hiçbir yeni delil bulunamadığı gibi belge üzerinde Dursun Çiçek’in parmak izinin olmadığı gibi çok somut ve lehine deliller bulunmuştur. Buna rağmen söz konusu somut delillerin eklenmediği iddianamenin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilmesi üzerine Alb. Dursun Çiçek için bir yakalama kararı çıkartılmıştır. Hukuken ancak kaçaklar için çıkarılabilen yakalama kararını Deniz Kuvvetleri Karargâhı’ndaki ofisinde öğrenen Alb. Dursun Çiçek çağırıldığı İstanbul Beşiktaş Adliyesi’ne derhal gitmiştir. 30 Nisan 2010 tarihinde çıkarıldığı mahkemece hakkındaki iddialar yüzüne okunan Alb. Çiçek tutuklanarak Hasdal Askeri Cezaevi’ne konmuştur ve bu tarihten beri tutukluluğu devam etmektedir.

Hakkında hazırlanan iddianamede Alb. Dursun Çiçek’in İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nı hazırladığı ve bu planı Erzincan’a giderek uygulamaya koyduğu iddia edilmektedir.

İddianamenin hazırlanması süresince Dursun Çiçek’in tüm iletişimi dinlenerek kayıt altına alınmıştır. Yapılan tüm incelemeler ve telefon dinlemeleri sonunda Dursun Çiçek’in ne birlikte yargılandığı diğer sanıklarla, ne aralarında İlhan Cihaner ve Org. Saldıray Berk’in de bulunduğu Erzincan sanıklarıyla ne de Ergenekon davası sanıklarından herhangi başka biriyle ne bir email, ne bir telefon ne de başka bir iletişimi tespit edilememiştir. Bunun da ötesinde bu davalarda yargılanan sanıkların kendi aralarında yaptığı telefon görüşmeleri veya gönderdikleri emaillerde de Dursun Çiçek ismi geçmemektedir. Bu bile tamamen toplama sanıklardan oluşan bu davalar ile Alb. Dursun Çiçek’in hiçbir ilişkisinin olmadığını göstermeye yeterken mahkeme heyeti ve savcılar bunu görmezden gelmeye devam etmektedir.

Dursun Çiçek’in Erzincan’a gittiği iddiaları hiçbir somut delil ile desteklenememektedir. Üstelik delil olarak gösterilen belgelerin başka Dursun Çiçek’lere ait olduğu da ortaya çıkmıştır. Ne iddianamede geçen Mazlum Otel’de kalan Dursun Çiçek’in, ne İMEP’in fotokopisinin bulunduğu 03.06.2009 tarihinden önce telefonları dinlenen Dursun Çiçek’in ne de Erzurum’dan Ankara’ya THY ile uçan Dursun Çiçek’in Alb. Dursun Çiçek olmadığı mahkemenin yazdığı yazılara verilen cevaplarla sabittir. Türkiye çapında başlatılan bu Dursun Çiçek avının, mahkeme sürecini uzatmaktan başka bir amacı ve işlevi yoktur.

Mahkeme süresince, Alb. Dursun Çiçek ve avukatları tarafından, gerçeklerin ortaya çıkmasına yardımcı olacak iki yüzün üzerinde talepte bulunulmuştur. Savunmanın bu taleplerinin sadece yüzde dokuzu karşılanırken savcılığın taleplerinin yüzde yüzünün karşılanması savunma ve iddia makamının eşitliği ilkesiyle çeliştiği gibi İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin de nasıl çalıştığını gözler önüne sermiştir. İddia edilenin aksine Dursun ÇİÇEK İMEP’i hazırlamak için hiçbir komutanından emir almamıştır. Bu gerçeği ispatlamak amacıyla adı geçen komutanların duruşmada dinlenmesi talepleride hep sonuçsuz kalmaktadır. 13. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen yargılama gerçekleri otaya çıkarmak yerine üstünü örtme girişimlerini bize göstermektedir. Mahkeme yargılamayı en hızlı ve iyi şekilde sonuçlandırmak yerine , bağlantılı bağlantısız herkesi kamuoyunda ‘’Ergenekon’’ adı verilen davanın içine sokma girişimi içindedir.

İmza Yaşının Belirlenmesi

Daha önce defalarca yaşadığımız gibi İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi yine zamanında hareket etmeyerek delillerin ortadan kaybolmasına sebep oldu. Islak imzalı belge ortaya ilk çıktığında İsviçre’den uzmanlarla yaptığımız ve orjinaline buraya tıklayarak erişebileceğiniz yazışmalarda imzanın mürekkebinin yaşının tespit edilebileceğini öğrenince mahkemeye verdiğimiz mürekkep yaşının belirlenmesi taleplerimiz zamanında karşılansaydı mürekkep analizi sonucunda gerçekler ortaya çıkarılabilirdi.

Şöyle ki, ıslak imza davasında soruşturma savcısı ve mahkeme mürekkebin yaş analizini biz ilk talep ettiğimizde yapmış olsaydı imzanın atıldığı tarihin ayı tesbit edilebilcekti. Ancak aradan geçen 18 ay sonunda buraya tıklayarak orjinaline erişebileceğiniz yazışmalarla öğrendiğimiz kadarıyla mürekkep eğer 18 aydan daha yaşlıysa mürekkep içindeki çözücünün tamamı uçtuğundan mürekkep yaş analizi yapılamıyor. Bu demek oluyor ki şu anda hemen yapılmak istense bile 18 ay coktan geçmiş olduğundan mürekkep yaşı analizi çok yüksek ihtimalle yapılamayacak. Yani geçmiş olsun 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, geçmiş olsun Dursun Çiçek…