Gizli Tanık Munzur ve Efe

Davamızın pek de gizli olmayan gizli tanıkların ifadeleri incelendiğinde “tanık”ların aslında hiçbir şeye tanık olmadıkları açıkça görülüyor:

1. Gizli tanık EFE’yi tanımadığını ifade ederken, onun beyanlarını ve iddialarını açıklayarak onu tanıdığını ve görüştüğünü ortaya koymuştur.

2. 10.12.2009 tarihli ifadesinde; “2009 yılı Nisan ya da Mayıs aylarında Erzincan’a gelen misafirleri Şenol Astsubay ile karşılaştığını ileri süren Munzur, 10 gün sonra yeni bir ifade vererek, tarihi kış ayı olarak değiştirmiş ve kar yağıyordu demiştir. Ancak duruşmada mahkeme savcısının Munzur’a kar mı yağıyordu, tam tarih istemiyoruz ancak yaklaşık bir süre ver sorusuna ‘ne kar yağıyordu nede yağmıyordu’ cevabı ile daha önce verdiği iki ayrı beyandan faklı bir ifadede bulunmuştur.

 3. Gizli tanık Efe’nin 03.12.2009 tarihinde Soruşturma Savcısına verdiği ifadeden bir hafta sonra, 10.12.2009 tarihinde Erzurum Özel yetkili Savcı Osman ŞANAL’a gizli tanık olarak ifade veren Gizli Tanık Munzur; gizli tanık olmak için 11 ay niçin beklediği sorusuna çelişkili cevaplar vermiştir.

4. “Sivil helikopter ile askeri hava alanına geldiğini ifade ettiği misafirler sivildi, ancak asker oldukları her hallerinden belli oluyordu ve üç kişiydiler, içlerinden birisi çok üst rütbeli birisiydi. Uzun boylu, esmer, kahverengi gözlü, siyah kısa saçlı idi. Herkes bu kişiye komutanım diyor ve yanında oldukça saygılı hareket ediyordu.”  şeklinde 10.12.2009 tarihinde ifade veren Munzur; sözlü ifadesinde gelenlerin 4 kişi olduğunu, dönemin 1. Ordu K. Orgeneral Ergin SAYGUN’un gelenler arasında olduğunu ileri sürerken, en kıdemli kişinin Albay D. ÇİÇEK olduğunu ve 3. Ordu Karargahından karşılamaya hiçbir komutanın gelmediğini söyleyerek askerliğini Harp Akademileri Komutanlığında garson olarak yapan biri için yapılmaması gereken hatalar ve yalan beyanlarda bulunmuştur. Aynı ifadesinde 21.12.2009 tarihinde düzeltme yaparak, “siyah kısa saçlı olarak tanımladığı Albay Dursun ÇİÇEK’i bu kez kel kafalı olarak ifade ederek yalanlarını düzeltme ihtiyacı hissetmiştir.

5.“Albay Dursun ÇİÇEK’i hiç resmi kıyafet ile gördünüz mü, rütbesinin albay olduğunu nasıl anladınız, resmi kıyafetinin rengini hatırlıyor musunuz?” şeklindeki soruya hayır cevabı veren Munzur, teşhis için kendisine gösterilen 4 Nolu resimdeki resmi kısa kollu beyaz elbiseyi ve Alb. ÇİÇEK’in denizci olduğunu hatırlamadığını iddia ederek çelişkili açıklamalarına devam ettiği gibi teşhis ettiği resimde Dursun Çiçek’in sivil kıyafetli olduğunu söylemiştir. 

6. “10.12.2009 tarihli aynı ifadesinde; “Ankara’dan gelen kişiler Erzincan’daki Mazlum Konak Otelinde misafir oldular şeklinde açıklama yapan Munzur; mahkemedeki ifadesinde Albay Dursun ÇİÇEK’in önce Mazum Otel’de kaldığını söylemiş sonrasında ise nerede kaldığını bilmiyorum şeklinde ifadesini değiştirmiştir.

 

7. 10.12.2009 tarihli ifadesinde Dursun Çiçek ile cafeme gittik cay içtik, sohbet ettik diyen Munzur mahkemede önce cafeme kahve içmeye hiç gitmedik demiş sonrasında ise bir kez daha yalanını değiştirerek gittik demiştir. 

8. 10.12.2009 tarihli ifadesinde gelen misafirleri Mazlum Otele Dursun Çiçek’i 3. Ordu Komutanlığına bıraktık diyen Munzur, duruşmada Dursun Çiçek’i de Mazlum Otele bıraktık akşam 3. Orduya Bıraktık demiştir.  

 

9. “Biz Ankara’dan dönerken yolda ben ortağıma telefon açarak akşam için Kafeyi komple kapatmasını, kesinlikle müşteri almamasını ve 8 kişilik masa hazırlamasını söyledim. Bu işler için Şenol Komutan bana 2.000 Tl. para vermişti.” şeklindeki yazılı ifadesini mahkemede değiştirerek; “Ankara’ya o günlerde gitmedik, daha sonra gittik. Geceye 12 kişi katıldı” ifadeleri ile çelişkili açıklamalar yapmıştır. (Üç misafir dahil yemeğe katılanların sayısı en az  18 kişidir: 3 misafir,Şenol, Halit, Ersin,  Yaşar Baş,  İliç Savcısı, İlyas, Muş, Ağrı, Bitlis, Tunceli Alay komutanları, Dursun Çiçek, Ergun Saygun, 3. Ordu Komutanlığından gelen 4 Albay, 3. Ordudan Kemal ile Nedim Albay ve Munzur dahil) (10.12.2009- s. 678, 21..12.2009- s. 762, İddianame-81) 

10. “Biz Ankara’dan Erzincan’a döndüğümüzde direk Cafeye gittik. Ben işyerimde iken İlyas isimli arkadaşım telefon açtı, bana “Şenol komutan orada mı, orada kimler var? Diye sordu. Ben de; “Şenol Komutan ve yanındaki 7- 8 kişilik misafir grubu, ayrıca İLİÇ Savcısı da burada diyerek cevapladım. Bunun üzerine İlyas; “hiç kimseye çaktırma, ben oraya geleceğim ve ortamı gizli kamera ile çekeceğim” diyerek kapattı.” şeklinde yazılı ifadesi olan Munzur, bu ifadelerin yanlış olduğunu iddia ederek mahkemede; “Ankara’ya sonra gittik, hatta Ankara’ya girmedik, Sivas’tan geri döndük. Yemeğe 12 kişi katıldı. İliç Savcısını Şenol Komutanın telefonu ile aradık ve ben onu cafeye çağırdım. Ama kapıya geldiğinde kendisine içeri girmemesini söyleyerek yemeğe katılmamasını sağladım.” şeklindeki beyanları ile yazılı ifadesi ve Gizli Tanık EFE’nin mahkemedeki ifadeleri ile çelişen açıklamalar yapmıştır.  İliç Savcısı mahkemeye verdiği ifadesinde Munzur her ne kadar Savcı gelmedi desede; “Cafe’deki faaliyete iştirak ettiğini, saat 19.00-22.00 arasında Albay Dursun ÇİÇEK’in iştirak etmediğini ve saat 22.00’dan sonra geldiğini Munzur’dan telefonla öğrendiğini iddia etti. Bu çelişkiyi açıklayamayan Munzur, Gizli tanık EFE ile farklı açıklamalarda bulunmuş ve Kafe Şömine’deki faaliyete Albay ÇİÇEK’in iştirak etmediği  ve Erzincan iddialarının iftira olduğu bir kez daha ortaya çıkarmıştır.

 

11. Yazılı ifadesinde; “Akşam İlyas işyerime geldi ve bir büyük rakı çıkardı ve Ankara’dan gelen yüksek rütbeli komutana; komutanım her zamanki gibi rakın hazır diyerek rakıyı masanın ortasına koydu. Masada bulunan kişiler; Şenol Başçavuş, Halit Başçavuş, Ersin Üsteğmen,  Erzincan Avcılar Kulübü Başkanı Yaşar BAŞ, Muş, Bitlis, Ağrı, Tunceli Alay Komutanları ile 3. Ordu Komutanlığından 4 tane Albay vardı, bu kişileri görsem kesinlikle tanırım, ancak şu an isimlerini hatırlamıyorum. Sofradaki en üst rütbeli komutan İlyas ile yan yana oturdu. Benim de yanlarına oturmamı istedi…” şeklinde beyanları olan Munzur; Erzincan’a geldiğini ileri sürdüğü 4 kişi arasında en kıdemli olan kişinin dönemin 1. Ordu K. Ergin SAYGUN olduğunu, Ordu Komutanının koruma personeli olduğunu, Erzincan’da mutlaka 3. Ordu K. veya Ordu Kurmay Başkanı tarafından karşılanacağını, doğrudan Ordu Karargahına giderek Ordu Komutanını ziyaret edeceği ve orduevinde kalacağı gerçeğini değiştirerek yalan ve çelişkili ifadesine devam etmiştir.

 

12. Munzur, 10.12.2009 tarihli ifadesinde, “ Ocak ayında, aynı gün içinde misafirleri karşılayan, Cafe’de çay içen, otele bıraktıktan sonra arabayla Ankara’ya gittiğini, Ankara’da planlı işleri yaptıktan sonra aynı gün akşama yine arabayla geri dönüp misafirlerle birlikte olduğunu” ifade etmiştir. Ancak mahkemedeki ifadesinde bunların fiilen mümkün olmadığını gördüğü için, ifadeye yanlış yazıldığını ifade etmiş ve düzeltme yapmak zorunda kalmıştır. Ancak yaptığı düzeltmelerde çelişkilerle doludur. Örneğin havaalanından karşıladığım gün ile cafe’de eğlendiğimiz gün aynı gün demişse de, ifadesinde cafede eğlendiği günü ertesi gün olarak belirtmiştir.

 

13. Munzur’un Cafede aynı masada bulunduğunu iddia ettiği;  Şenol Başçavuş, Halit Başçavuş, Ersin Üsteğmen,  Erzincan Avcılar Kulübü Başkanı Yaşar BAŞ, Muş, Bitlis, Ağrı, Tunceli Alay Komutanları ile 3. Ordu Komutanlığından 4 tane Albay dahil 12 kişi, savcılıkta verdiği ifadelerinde; Albay Dursun ÇİÇEK’i tanımadıklarını ve Erzincan’da görmediklerini kesin bir dille ifade ediyorlar. Bu gerçek tanık ifadelerine karşılık Munzur’un açıklamalarının hiçbir bilgi ve  belgeye dayanmayan söylenti ve yalanlardan oluştuğu gerçeği kabul edilmelidir.

 

14. 10.12.2009 tarihli 4 Nolu Fotoğraftan Teşhis Tutanağı ( K12/765-76)’nda; 1, 2, 3 ve 4 nolu fotoğraftaki resimlerin havalimanı yolunda Pizvan Kavşağında özel aracıyla karşıladığı ve Cafe’de kendisiyle sohbet edip çay içtiği ve tanıştığı kişilerin; üst rütbeli komutanlar Ergin SAYGUN, Ağrı Jandarma Alay Komutanı Ufuk TUNCER,  Bitlis İl J. Alay Komutanı İhsan SARI ve Albay Dursun ÇİÇEK olduğunu kesinlikle teşhis ettiğini” beyan eden Munzur, Albay Dursun ÇİÇEK’i 3. Ordu Nizamiyesinde bıraktığını, diğerlerini ise Konak Mazlum Otele bıraktığını beyan etmiştir. Mahkemedeki ifadesinde ise bu ifadesini değiştirerek, hava alanında üç kişiyi karşıladığını, Kaafe’den sonra misafirleri Otele bıraktığını açıklamıştır.  Havalimanında 3 veya 4 kişi mi karşıladığına ve sivil araba ile Kafeye geldiğine karar verememiş ve bu çelişkiyi açıklar mısınız?

 

15. “Acaba Muş İl Jandarma Komutanı Albay Dursun ERTUĞRUL ile (Sonra Trabzon İl J. K. olmuş) isim benzerliği nedeniyle bir yanlış anlama olabilir mi?”sorusuna adı geçen Albayı tanımadığını söyleyen Munzur, daha sonra ise aynı Albayı tanıdığını ve isimleri karıştırmadığını, fotoğrafı gösterilirse tanıyabileceğini açıklamıştır.  

 

14. Askerliğini Harp Akademileri Komutanlığı/Yeni Levent- İstanbul’da gazinoda garson olarak yaptığını açıklayan Munzur; Karacı, Denizci, Havacı ve Jandarma her rütbede subayın görev yaptığı bu eğitim merkezinde askerliğini yapmasına rağmen rütbeleri ve kıyafetleri tanımadığını iddia ederek kendisi ile büyük bir çelişkiye düşmüştür.

 

15. Dördü de farklı yerlerden gelen bir orgeneral ve üç albayı karşıladığını  (Orgeneral SAYGIN-İstanbul, Albay ÇİÇEK-Ankara, Albay TUNCER-Ağrı ve Albay SARI-Bitlis), iddia eden Munzur, gelen misafirlerin Ordu Komutanını ziyaret etmeden havalimanından doğrudan Cafeye gitmesini ve orada toplantı yapmasına, gizli olduğu iddia edilen toplantının kamera ile kayda alınmasına yönelik sorulara ikna edici olmayan çelişkili cevaplar vermiştir. Hayatın olağan akışına aykırı bu beyanların doğru olması mümkün değildir.  

 

16. Üst düzey bir askeri heyeti karşılamak ve misafir etmek, onlarla tanışmak ve sohbet ederek çay içmek için, bir Kafede görev yapmak dışında üst düzey gizli bir görevi olmadığını açıklayan Munzur; kendisine neden böyle bir görev verildiğini açıklayamamıştır. Aynı zamanda bu komutanları tanımadığını belirten Munzur ‘sizi tanımadığı halde neden Dursun Çiçek ve diğerleri tanımadıkları bir garsona gizli işler versin’ sorusuna ise yine üstün körü beyanlar vermiştir.

 

17. İlk ifade verdiği 10.12.2009 tarihinde iki ayrı ifade veren Munzur ilk ifadesinde Dursun Çiçek dahil gelen askerlerin kendileri ile gelen başka araca bindiklerini söylemesine rağmen aynı gün verdiği ikinci ifadede gelen askerlerin tamamının kendi aracına bindiğini söylemiştir. Sadece 10 gün sonra, 21.12.2009 tarihli İKİNCİ İFADE TUTANAĞINDA; “Havalimanı yolunda Pizvan Kavşağına 3 sivil araçla gitmiştik, fotoğraftan teşhis ettiğim ve isminin Dursun ÇİÇEK olduğunu öğrendiğim kel kafalı komutan, kavşakta askeri araçtan indi, benim içinde bulunduğum araca bindi. Diğerleri de yanımızda bulunan diğer sivil araçlara bindiler” şeklinde bu sefer verdiği ifadelerini 3. kez değiştirmiştir. Duruşmada bu çelişkiyi açıklaması istenen Munzur önce hatırlamadığını, sonrasında ise  tutarsız ifadelerine devam etmiştir.

 

18– Munzur havaalanından karşıladıkları kişilerin sivil giyimli olduğunu söylemesine rağmen asker oldukları her hallerinden belliydi demekle kalmayıp biri en üst rütbeliydi diyerek, sivil kıyafetli kişiler arasında en üst rütbeyi nasıl anladığını açıklamamıştır. Aynı zamanda en üst rütbeli kişiyi ‘siyah kısa saçlı’ kişi olarak tarif eden Munzur duruşmada gelenler arasında Org. Ergun Saygun’da  olduğunu söylemesine rağmen en üst rütbeli kişinin Dursun Çiçek olduğunu söylemiştir. Munzur siyah kısa saçlı ifadesini sonrasında kel kafalı olarak değiştirmiştir.

 

19. “Albay Dursun ÇİÇEK bize; size verilen işi neden adam gibi yapmıyorsunuz, bir savcıyı düşüremiyorsunuz, daha ne işe yararsınız, malzeme sorun değil, bomba mı istiyorsunuz, uyuşturucu mu istiyorsunuz, silah mı istiyorsunuz, her şey hazır, siz yeter ki dediğimizi yapın ve bu savcıyı ortadan kaldırın, size mühimmat verelim, bu mühimmatı av yapacağınız yere önceden gidip gömün, sonra savcıyla beraber o mahalde avlanırken biz baskın yapalım, bu mühimmatla birlikte bu savcıyı alalım, siz de ifadenizde bu mühimmatları savcının gömdüğünü söylersiniz, yeter ki savcıyı düşürün, bütün büyükler bu masada, bunların hepsi paralı adamlar, bütün istedikleriniz yerine gelecek diyerek kızdı.” şeklindeki yazılı ifadesini değiştiren Munzur, “Bu konuyu Albay RECEP telefonda söyledi” şeklinde düzelterek, ne kadar çelişkili açıklamalar yapabileceğini mahkeme heyetine ve sayın Mahkeme Başkanına bir kez daha göstermiştir.

 

20. “Neden sadece 10 gün sonra ek ifade vermek ve önceki ifadenizi değiştirmek istediniz?” şeklindeki soruya cevap vermeyen Munzur; 10.12.2009 tarihli ifadesinde; “Gelen misafirler sivildi, ancak asker oldukları her hallerinden belli oluyordu ve üç kişiydiler, içlerinden birisi çok üst rütbeli birisiydi. Uzun boylu, esmer, kahverengi gözlü, siyah kısa saçlı idi. (M-1-2-9)” şeklindeki ifadesini sadece 10 gün sonra neden “ kel kafalı” olarak değiştirdiniz, aradan geçen 10 gün içinde bu yeni bilgileri nasıl hatırladınız, siyah kısa saçlı kişi, kel kafalı oldu, adını bilmediğiniz komutanın ismi de Albay Dursun ÇİÇEK oldu? Bu bilgileri kimden aldınız? Bu konuda herhangi bir baskı veya destek gördünüz mü?” Sorularına ikna edici cevaplar verememiştir.

 

21. Mahkemeye yaptığı açıklamalarda Ocak 2009 ayı içinde Erzincan’a geldiğini iddia ettiği Albay Dursun ÇİÇEK’in, Erzincan’da bulunduğu sürede kendisine Şenol astsubay tarafından ismen tanıtıldığını iki kez açıklayan Munzur, daha sonra bunu yalanlamış, 10.12. 2009 tarihinde resmi elbiseli 4. Nolu Renkli resmin (Kısa Kollu Beyaz Üniformalı Resim) kendisine gösterilmesi sonucunda teşhis ettiğini açıklayarak mahkemeye bu konuda çelişkilerle dolu bir ifadede bulunmuştur.

 

22. “Hayatta ilk defa karşılaştığınız ve tanıştığınız bir Kurmay Albay, neden size özel ve gizli bir görev versin? Herkesin içinde ve hatta savcı Efe’nin de bulunduğu bir yerde neden  bu savcıya yönelik tuzaktan söz etsin ve bu konuda size niçin güvensin? Onunla daha önce her hangi bir iletişiminiz ve irtibatınız oldu mu? Şeklindeki soruya tatmin edici bir cevap veremeyen Munzur önce Savcı Efe ile iletişimi olmadığını, gizli tanıkların hiçbirini tanımadığını söylemesine rağmen sonrasında, Savcı Efe’yi yakından tanıdığını ve iletişim içinde olduğunu ifade eden açıklamalarda bulunmuştur.

 

23. “Savcı Efe, Cafe’ye akşam saat kaçta geldiniz ve cafeden ne zaman ayrıldınız? Cafede Kamera çekimi yaptınız mı?” şeklindeki soruya verdiği cevapta, eşinin  özel durumu nedeniyle saat 19.00 gibi geldiğini ve Cafe’den saat 22.00 gibi ayrıldığını ve bir dakikalık kamera çekimi yaptığını beyan eden Gizli Tanık Efe’nin beyanlarına rağmen Munzur Efe’nin cafeye hiç girmediğini ve kamera ile çekim yaptığını görmediğini söylemiştir.

24. Munzur Dursun Çiçek ile birlikte gelen askerilerin havaalanından gelip, cafeye gidip, otele gittikten sonra akşam eğlenmek için cafede toplandıklarını söylemesine rağmen gizli tanık savcı Efe aynı askerlerin gündüz seminere katıldığını akşam ise cafede eğlendiklerini söylemiş ayrıca cefede eğlenmeye aynı askerlerle tek sefer gittiğini. Başka bir gün bir araya gelmediklerini belirtmiştir. 

 

25. 10.12.2009 tarihinde Cumhuriyet Savcısı tarafından düzenlenen tutanakta; “Gösterilen fotoğrafından tanıdığı Dursun ÇİÇEK’in 2009 yılı Nisan ve Mayıs aylarında Erzincan’a geldiğini” beyan eden Munzur,, sadece 10 gün sonra 21.12.2009 tarihinde yine Cumhuriyet Savcısı tarafından düzenlenen ikinci tutanaktaKomutanlar Erzincan’a geldiklerinde hava kış aylarıydı, her yer kar içerisindeydi, 29 Mart seçimlerinden önceydi. Ancak tarihini tam olarak hatırlamadığını, ifademdeki Nisan-Mayıs aylarını, Ocak-Şubat ayları olarak düzeltmek istiyorum” şeklinde çelişkili ifadeleri sorulmuş ve “tarihleri hatırlamıyorum” şeklinde tutarsız bir cevap vermiştir.

 

26. “3. Ordudaki İç Güvenlik Semineri 14-15 Ocak 2009 tarihinde icra edilmiş. Ocak- Şubat ayları ile Nisan- Mayıs ayları arasında mevsim farkı var. Seminerin ilkbaharda değil de kışın yapıldığını açıkladığınız? Neden 10 gün sonra ifadenizde bir düzeltme yaptınız? Sizin için seminerin tarihinin ne önemi var? Bu konuda kim sizden bir talepte bulundu veya sizi ifadenizi değiştirmeye teşvik etti?” şeklindeki soruya yine “tarihleri hatırlamıyorum “ şeklinde kaçamak bir cevap vermiştir.

 

27. Gizli tanık Efe cafe’de akşam eğlenildiği sırada İlyas Meral’in kamera çekimi yaptığını gördüğünü ifade etmiştir. Ancak gizli tanık Munzur 01.08.2011 tarihli duruşmada önce İlyas Meral’in kamera çekimi yaptığını görmediğini belirtmesine rağmen sonrasında ifadesini yine duruşmada değiştirerek İlyas Meral’in elinde çekim var demiştir.

 

28. Gizli tanık Munzur havaalanına 10.12.2009 tarihli ifadesinde havaalanına 3 sivil araç bir tanede resmi araçla gittiklerini ifade etmesine rağmen mahkemede 1 sivil araç birde resmi araç gittik demiştir.

 

29. Gizli tanık Munzur 21..12.2009 tairhli ifadesinde ‘ben hiçbir milletvekili ile görüşmedim’ derken, duruşmada milletvekilleri ile görüştüğünü açıklamıştır.

 

30. Gizli tanık Efe Dursun Çiçek’i gördüğünü iddia ettiği Orduevinde, Dursun Çiçek üzerindeki resmi kıyafet vardı demesine rağmen Dursun Çiçek’in duruşmada üniformasının rengini sormasının üzerine önce yeşil, sonra beyaz, sonrada siyah demiştir.

 

31. Mahkeme Başkanı Kadir Özbek’in ‘Dursun Çiçek’i tanıyor muydun? Neden dikkatini çekti Dursun Çiçek demesi üzerine’ gizli tanık Efe tanımıyordum teşhis ettim cevabını verdi. Ancak mahkeme başkanının sen Dursun Çiçek’i ifade verdikten sonraki bir tarihte teşhis etmişsin demesi üzerine gizli tanık Efe cevap vermekte zorlanmıştır. 

32. Gizli tanık Munzur ‘pişmanım ifademi değiştirmek istiyorum’ talebi ile Erzincan Savcılığına giderek ifade vermiştir. Tutanağı bulunan bu ifadenin Savcı Hasan Can’indan arasında bulunduğu iki savcı tarafından zorla alındığını iddia ederek savcılara da iftira atmaktan çekinmemiştir.

 

33. Gizli tanık Efe duruşma sırasında beyanlarındaki kesinlikten vazgeçip Dursun Çiçek’e, ‘sizin Erzincan’a gelip gelmemeniz önemli değil. Gelmediğinizi söylüyorsanız gelmemişsinizdir de.’ Demesi yine aynı şekilde Munzur’un savcılıkta verdiği ifadelerin tamamını yalanlaması, bu beyanları ben söylemedim demesi ayrıca mahkemede savcılığa verdiği beyanlarını tekrar edememesi, beyanlarının çok büyük bir kısmını hatırlamıyorum, bilmiyorum şeklinde geçiştirmesi beyanlarının doğru olmadığını gözler önüne sermektedir.

 

34. İddianamede; “Gizli Tanık MUNZUR ifadesinde; Erzincan Jandarma Komutanlığında görev yapan SENOL Astsubayın DURSUN ÇİÇEK ile irtibatlı olduğunu beyan ederek, fotoğrafından DURSUN ÇİÇEK’i kesin olarak teşhis etmiştir.” şeklinde bir ifadesi vardır. Ancak söz konusu gizli tanığın ifade tutanaklarında SENOL Astsubay ile ALBAY DURSUN ÇİÇEK arasındaki herhangi bir irtibattan söz edilmemektedir. Yine savcılık tarafından hazırlanan iddianamede de böyle bir irtibat olmadığı açıktır.

Dosyada ve delil klasörlerinde bulunan, kullandığım izinlere ve yaptığım görevlere ilişkin belgeler, Genelkurmay Başkanlığı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Karargahına akıllı kart sistemi ile giriş ve çıkış kayıtları, kullandığım cep telefonuma ait iletişim kayıtları (HTS kayıtları) baz istasyon bilgileri, kredi kart harcama bilgileri, Türk Hava Yollarının yazısı, Emniyet Genel Müdürlüğünün 2009 yılında 25 Nisan 2009 tarihinde yurt dışına çıkış, 13 Mayıs 2009 tarihinde Ankara’dan yurda giriş yaptığıma ilişkin yazısı, Kara Kuvvetleri Komutanlığının 3. Ordu Komutanlığında 14-15 Ocak 2009 (Çarşamba- Perşembe günleri) tarihlerinde düzenlenen İç Güvenlik Seminerine katılmadığıma ilişkin yazısı, Erzincan- Erzurum dahil güneydoğu ve Doğu Anadolu’da hiçbir yere Dursun Çiçek’in uçakla yada helikopter ile seyahat etmediğine dair kurum raporu, Dursun Çiçek’in incelenen HTS raporları ve kredi kartları bilgileri ile harcamaları, Mazlum Otel’de kalan Dursun Çiçek’in 77 doğumlu başka bir Dursun Çiçek olduğu, MİT, İÇİŞLERİ BAKANLIĞI ve Genelkurmay’dan gelen, Dursun Çiçek’in Erzincan’a gittiğine dair hiçbir bilgi ve belgenin olmadığı bilgisi, Dursun Çiçek’in Erzincan Orduevinde kalmadığı yazısı birlikte değerlendirildiğinde, 2009 yılında iddia edilen tarihlerde ve bu tarihler dışında herhangi bir tarihte Albay Dursun ÇİÇEK’in Erzincan’a gitmediği ve Erzincan Orduevinde veya başka bir yerde konaklamadığı sabittir. Aynı konuda Erzincan’da ifade veren dönemin 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray BERK, Başsavcı İlhan CİHANER dahil onlarca asker ve sivil kişi Albay Dursun ÇİÇEK’i tanımadıklarını ve Erzincan’da görmediklerini ifadelerinde hiçbir şüpheye yer kalmayacak şekilde açıkça beyan etmişler. Bu konuda Albay Dursun ÇİÇEK’in Erzincan’a gitmediği maddi gerçeğini ortaya koyan; başta Genelkurmay başkanlığı, MİT ve İçişleri Bakanlığı’nın mahkemeye yazdıkları yazılar ve Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından hazırlanan İdari Soruşturma Raporu olmak üzere onlarca resmi belgeye ve gerçek tanık ifadesine mi inanalım, yoksa size, gerçek kimliğini saklama çabası içinde olan, biri 20 ayrı olaydan soruşturma geçirmiş diğeri hırsızlık yaptığını ve psikolojik tedavi gördüğünü itiraf eden iki gizli tanığın söylediklerine mi inanılmalı yoksa bu kadar somut delil ve hayatında hiç soruşturma geçirmemiş başarılı bir kurmay subayın sözlerine mi?

 

Şayet gizli tanıkları ifadeleri Erzurum C. Savcılığı veya Erzurum 2. Ağır Ceza mahkemesi tarafından yeterli ve ikna edici bulunsaydı Albay Dursun ÇİÇEK’in mutlaka söz konusu 2010/108 Esas Nolu Davanın ya sanığı veya tanığı olarak İddianameye dahil edilmesi gerekirdi.  Aynı dosyayı inceleyen Yargıtay 11 Ceza Dairesi; daha ağır iddialarla yargılanan Erzincan Dosyası Sanıklarını 14 ay önce tahliye etmiştir. Erzincan’da uygulandığı iddia edilen üç maddelik taklit imzalı sahte bir planı, evrak ve belge niteliği olmayan bir yazıyı hazırlamakla suçlanan Alb. Dursun ÇİÇEK’in 16 aydır tutuklu olarak yargılanması hak, hukuk ve adalet ilkeleri ile asla bağdaşmaz.

Duruşma Tutanakları

Şu ana kadarki tüm duruşma tutanaklarına buraya tıklayarak erişebilirsiniz. Duruşmalar ilerledikçe tutanakları bu sayfada güncellemeye devam edeceğiz.

Mahkeme Süreci – “Delil”lerin Toplanması – 3 (İzi Kaybettirilen İhbarcılar)

Bakalım ihbarcıların bulunmasıyla ilgili sayın mahkeme neler istemiş:

1- PTT Genel müdürlüğüne yazı yazılarak posta ağırlıkları ve fiyatlandırılması hakkında görüş sorulması, (18.08.2010)

2- 78.184.32.122 IP nolu bilgisayarın göndermiş olduğu elektronik postanın nereden, hangi tarihte ve kimler tarafından gönderildiğinin tespiti için Ankara Telekom Başmüdürlüğüne yazı yazılmasına, (25.11.2010- 4.)

3- Jandarma Kriminalde 14 adet parmak ve avuç içi izi hakkında arşiv araştırması yapılıp yapılmadığının sorulması, (18.08.2010)

4- Taklit imzalı sahte eylem planının Av. Serdar ÖZTÜRK’ün ofisinde bulunduğu iddia edilen fotokopisi üzerinde neden parmak izi yapılmadığının Emniyete sorulması   (16.07.2010)

5- Kağıt üzerine yazılan yazı ve imzanın mürekkep yaşının tespitinin mümkün olup olmadığının TÜBİTAK Başkanlığı ile ODTÜ ve İTÜ Rektörlüğüne ayrı ayrı yazı yazılarak görüş sorulmasına, (25.11.2010-1.g)

6- BKM’ye müzekkere yazılarak, ( Bankalar arası Kredi Kart Merkezi ) 2009 yılı ilk 6 ay itibariyle Dursun ÇİÇEK’e ait kredi kartlarının ve bu kartların harcama dökümünün gönderilmesinin istenmesine, (09.07.2010- 10.)

7- Gölcük’te ele geçirildiği iddia edilen belgeler arasında Albay Dursun ÇİÇEK ve davamız hakkında varsa bulgu ve belgelerin onaylı suretlerinin gönderilmesinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından istenmesine, (31.12.2010- 1.d.aa.aaa.)

Zarfın gramajını sordunuz, sorunuz da… zaten cevabını da siz verdiniz.

E- mail ihbarları geldi. Yazdığınız müzekkereler sonucunda aldığınız cevaplarla emailin gönderildiği yer ve gönderen bir kuruyemişçi çıktı.

Belge üzerinde kime ait olduğu BİR TÜRLÜ BULUNAMAYAN parmak izlerinin kime ait olduğunu sordunuz, biz de sorduk. Ancak cevap veren yok!..

Fotokopisi bürosunda bulunduğu iddia edilen Av. Serdar Öztürk ‘’ben daha önce bu belgeyi görmedim, üzerinde parmak izi incelemesi yapılsın’’ dedi. Sonunda talep ettiniz. Cevap veren yine yok.

Taraf Gazetesi bu belgeyi kendi mi yazdı bilinmez, ilk yayınladığında belge üzerinde tarih olmamasına rağmen Nisan 2009 tarihli belge diye piyasaya çıkardı. Soruşturma savcılarından 3 defa ayrı ayrı talep edilmesine rağmen savcılar imza yaşı analizi yapmadı. 2 sene sonra siz talep ettiniz ama yaş analizi için geç kaldığımızı öğrendik.

Dursun Çiçek’in kullandığı tüm kredi kartı harcamalarını incelediniz. Hiçbir şey bulamadınız.

Gölcük’de Dursun Çiçek ile ilgili bulunan belge var mı? Diye sordunuz. Kayda değer bir şey buldunuz mu bilmiyoruz ama daha çok ararsınız.

Mahkeme Süreci – “Delil”lerin Toplanması – 2 (Bilgisayarlar – Yazıcılar)

12 Haziran 2009 tarihinden 11 Nisan 2011 tarihine kadar mahkemenin bilgisayarların ve evrakların temizlenmesiyle ilgili istediği deliller ve cevapları:

1- 04.06.2010 tarihi itibariyle Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Şube Müdürlüğünde, bilgi destek dairesinde kullanılan tüm bilgisayarlara ait hard diskler ile Genelkurmay Askeri Savcılığı tarafından yapılan bu soruşturma kapsamında bilirkişilere tahsis edilen bilgisayarların gönderilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.k.)

2- Genelkurmay Bilgi Destek Daire 3. Şubede Görevli Personelin MEBS Sunucularında Tanımlı 61492_0403 nolu TSK NET Kullanıcı Kodunun 31.05.2009 tarihinde saat 09.05 itibariyle kime ait olduğu, kim tarafından kullanıldığının bildirilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.d.)

3- 2009 ilk 6 ay itibarıyla Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi Başkanlığının tüm Şubesinde çalışan tüm askeri ve sivil personelin kullandıkları bilgisayarlara ait kayıtların, bu bilgisayarları kullanan kişilerin kullanıcı kodlarının ve kullanıcı imzalarının gönderilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.e.)

4- 01 Haziran 2009 tarihi itibariyle Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi Başkanlığının hangi şubelerinde, hangi emirle, hangi evrakın, hangi nedenle temizleme işleminin yapıldığının bildirilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.g.)

5- 2008 yılında bir basın organında çıkan ve 2006 tarihli STÖ’lerin andıçlanmasıyla ilgili olduğu söylenen andıç hakkında, o tarih itibariyle Genelkurmay Başkanı olan Yaşar Büyükanıt’ın resmi açıklamasının gönderilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.i.)

6- Sanık Ünal İnanç’tan çıktığı iddia edilen belgenin dosyamız içerisinden birer örneğinin çıkartılarak Genel Kurmay Başkanlığına gönderilmesine, bu belgede belirtilen hususlar ile ilgili herhangi bir kayıt olup olmadığı, bu konuda herhangi bir idari soruşturma yapılıp yapılmadığı hususlarının bildirilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.m.)

7- Genelkurmay Başkanlığının “MY 71-1(B)” ”TSK arşiv yönergesi”’nin onaylı ve okunaklı bir örneğinin istenilmesine, (31.08.2010- 6.)

8- Genelkurmay Başkanlığından 31 Mayıs 2009 tarihli Basın Özetleri dosyasındaki bir Word Yazının istenmesi, (29.09.2010)

9- Genelkurmay Başkanlığına müzekkere yazılarak, Kurmay Albay Ünal Atabay’ın 2009 yılında Genelkurmay Karargahında görevli olup olmadığı, görevli ise hangi görevde olduğunun bildirilmesinin istenilmesine, (25.11.2010- 1.e.)

10- Genelkurmay Askeri Savcılığına yazı yazılarak, Samanyolu TV kanalında yayınlanan Kurmay Albay Ünal Atabey’e ait olduğu iddia edilen ses kaydı ile ilgili yapılan 08.12.2010 tarih ve 2010/762-438-43 sayılı soruşturma dosyasının onaylı bir örneğinin gönderilmesinin istenilmesine, (12.01.2011- 2.a.)

11- Genelkurmay Başkanlığından gönderilen hard diskler üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasına, bu konuda mahkememiz hakimi Hüsnü Çalmuk’un Naip Hakim olarak görevlendirilmesine, kendisine tam yetki verilmesine, (12.01.2011- 3.)

12- Genelkurmay Askeri Savcılığından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen 9 kişinin ifadelerinin ve kovuşturma evrakının istenmesi (16.07.2010)

talep ettiniz. Talepleriniz karşılandı ve,

Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Dairesinde çalışan tüm askeri ve sivil personelin kullandıkları bilgisayarlara ait kayıtları, kullanıcı kodlarını, hard diskleri, Haziran 2009 tarihi itibariyle Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Dairesinde hangi emirle, hangi evrakın, hangi nedenle temizleme işleminin yapıldığını, STÖ andıcı ile ilgili dönemin Gnkur. Başkanının açıklamasını, yine her zaman ki gibi basınla gündeme gelen Ünal Atabay iddiası ile ilgili bilgileri aldınız. Gnkur’dan gönderilen hard disklerin incelemesi için mahkemeniz hakiminin görevlendirilmesine karar verdiniz. Ayrıca ‘Askeri savcılıktan gönderilen ve açılamadığı belirtilen ‘Basın Özetleri’ başlıklı yazının açılmasını istediniz.

Açıldı ve gerçekten bir basın haberiydi.

Bilgisayarlar incelendi, incelendi. Peki ne bulundu? Hiçbir şey. Varsa Dursun Çiçek aleyhine bulduğunuz tek bir delil, bizi de bilgilendirin ki şu kuvvetli suç şüphesi cümlesini bizde anlamlandıralım.

Hurriyet Pazar’da Faruk Bildirici’den İrem Çiçek portresi..

24 Nisan 2011 tarihli Hürriyet Pazar ekinde yayınlanan İrem Çiçek portresine buradan erişebilirsiniz.

Mahkeme Süreci – “Delil”lerin Toplanması – 1 (Erzincan Yalanı)

12 Haziran 2009 tarihinden 11 Nisan 2011 tarihine kadar devam eden ve mahkeme tarafından özellikle talep edilip her defasında Dursun Çiçek lehine gelen, Savcıları hüsrana uğratan, talepler ve cevaplarını kısaca hatırlayalım.

1- 2009 yılı içerisinde askeri helikopter ve uçak ile Erzincan iline yapılan uçuş kayıtlarının ve seyahat eden General ve alt rütbeli subay düzeyindeki rütbeliler dahil asker kişilerin listesinin gönderilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.h.)

2- 2009 yılı içerisinde KONAK MAZLUM OTEL ve çevresinde kameralar olup olmadığının araştırılmasına, varsa tüm kayıtların temin edilerek gönderilmesi için Erzincan Emniyet Müdürlüğüne yazı yazılmasına, (09.07.2010- 16.)

3- 2009 yılında Erzincan 3. Ordu K.lığında hangi tarihte İç Güvenlik Seminerinin yapıldığı ve bu toplantıya Genelkurmay adına kimlerin katıldığının bildirilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.j.)

4- Genelkurmay Başkanlığına müzekkere yazılarak; Dursun ÇİÇEK’in 01.01.2009 tarihi ile 04.06.2009 tarihleri arasında kullandığı tüm senelik ve mazeret izin kayıtlarının kayıtlar incelenerek ayrıntılı bilgi verilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.a.)

5- Dosyada mevcut ihbarlar dikkate alınarak, 2009 Nisan-Mayıs-Haziran aylarında Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi başkanlığı ve alt birim şubelerine giriş-çıkışları gösteren tüm kayıtların ve ayrıca giriş-çıkış yapanların tespit edilen telefon numaralarının (01 Nisan ile 20 Haziran dahil) gönderilmesinin istenilmesine, (09.07.2010- 4.c.)

6- Erzincan ilinde bulunan Askeri veya sivil havaalanı yetkili makamına yazı yazılarak, 01.01.2009 ile 04.06.2009 tarihleri arasında askeri veya sivil uçak veya helikopterle yolculuk ederek gelen kişilerin kimler olduğunun bildirilmesinin istenilmesine, (09.07.2010),

7- Dosya kapsamına göre Dursun ÇİÇEK’e ait olan ve 07.12.2008 MERCAN TERCAN ERZİNCAN BÖLGESİNDEN SİNYAL VEREN 0532 445XXXX nolu telefonun bu tarihte irtibatlı olduğu Kara Kuvvetleri Komutanlığına ait olduğu anlaşılan 0530 511XXXX nolu telefon numarası ile görüşmüş olduğu dikkate alındığında Genel Kurmay Başkanlığına Müzekkere yazılarak 07.12.2008 tarihi itibari ile bu telefonun ayrıntılı kayıt bilgilerinin, kim ve/veya kimler tarafından kullanıldığının, kullanan bu kişilerin hangi görevde, nerede bulunduğunun bildirilmesinin istenilmesine, (31.08.2010- 10.a.)

8- Dosya kapsamına göre Dursun ÇİÇEK’e ait olduğu anlaşılan ve 07.12.2008 Refahiye Erzincan bölgesinden sinyal veren 0536 338XXXX  nolu telefonun bu tarihte irtibatlı olduğu Gülsen Eryılmaz’a ait olduğu anlaşılan 0535 833XXXX telefon numarası ile görüşmüş olduğu dikkate alındığında  TİB’e müzekkere yazılarak 07.12.2008 tarihinden bu yana bu telefonun ayrıntılı abone kayıt bilgilerinin bildirilmesinin istenilmesine, (31.08.2010- 10.b.)

9- TİB’e müzekkere yazılarak 0530 511XXXX ve 0535 833XXXX numaralı telefon hatlarına ait 2000 yılından itibaren bu numaralarla görüşen diğer numaralar dahil arayan aranan, arama süresi ve baz istasyonu sürelerini içerir ayrıntılı HTS raporlarının CD ortamında mahkememize gönderilmesine, (31.08.2010- 10.c.)

10- 07.12.2008 itibari ile Dursun ÇİÇEK’in izin durumunun sorulmasına, (31.08.2010- 10.f.)

11- THY Anonim Ortaklığından 18.04.2009 tarihinde bilet alan kişi ile ilgili her türlü bilgi ve görüntünün talep edilmesi, (29.09.2010).

12- THY Anonim Ortaklığından başta Erzurum, Erzincan, Muş, Sivas, Malatya, Elazığ olmak üzere Doğu ve G.Doğu Anadolu’daki sivil ve askeri havaalanlarına Dursun ÇİÇEK isimli bir kişinin 2009 yılı ilk altı ayında bir seyahat yapıp yapmadığının ayrıntılı olarak talep edilmesi, (29.09.2010),

13- Erzurum Havaalanı İşletme Müdürlüğüne yazı yazılarak 18.04.2009 tarihinde TK0967 Erzurum- Ankara Seferine ait 2352446995821 Seri Nolu bileti alan yolcunun Kamera görüntülerinin istenmesi, (29.09.2010).

14- Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığı tarafından gönderilen cevabi yazı ekindeki belgede 441432XXXXX numaralı kimlik numarasının belirtilerek buna ilişkin nüfus kaydının ilgili merciden istenilmesine, (25.11.2010- 8.b.)  Karar verdiniz.

Bu talepleriniz doğrultusunda özetle, Mazlum Otel bilgilerini, Erzincan’da yapılan seminere katılan listesini, Dursun Çiçek’in tüm mazeret ve izin listesini, müvekkilimin Gnkur. Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi’ne giriş – çıkış kayıtlarını gösterir listeyi,  Gnkur. Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi’ne 2009 Nisan- Mayıs- Haziran tarihlerinde giriş – çıkış yapan bütün subayların listesi, kayıtları ve telefon numaralarını, Ocak 2009- Haziran 2009 tarihleri arasında Erzincan ilindeki Askeri ve Sivil havaalanına yolculuk eden kim varsa hepsinin bilgilerini, Tercan bölgesinde sinyal veren Dursun Çiçek’in ve İrem Çiçek’in kullandığı telefon numaraları ile görüşen biri Kara Kuvvetlerinden Dursun Çiçek’in devre arkadaşı, diğeri yeğeni telefon numaralarının haziran 2009’dan bu yana abone bilgilerini ve 2000 yılından itibaren bu numaralarla görüşen diğer numaralar dahil arayan aranan, arama süresi ve baz istasyonu sürelerini içerir ayrıntılı HTS raporlarını, 07.12.2008 itibari ile müvekkilimin izin durumunu içerir bilgiyi, Erzurum’dan- Ankara’ya uçak bileti alıp uçan, Dursun Çiçek’in kimlik bilgileri ve kamera görüntülerini, Hatta ve hatta daha da kapsamı genişleterek, Erzurum, Erzincan, Muş, Sivas, Malatya, Elazığ olmak üzere Doğu ve G.Doğu Anadolu’daki sivil ve askeri havaalanlarına Dursun ÇİÇEK isimli bir kişinin 2009 yılı ilk altı ayında bir seyahat yapıp yapmadığını sordunuz.

Bu oldukça kapsamlı soruların tamamına aldığınız cevaplar ise ortada. ERZİNCAN SENERYOSU KOCA BİR YALAN… Dursun Çiçek’ler ise orijinal değil.

Mazlum Otelde kalan, müteahhit Dursun Çiçek.

Erzincan’a uçan, İspirli 77 doğumlu Dursun Çiçek.

Tercan’da ki sinyaller, Azerbaycan aile gezisinin bir parçası.

Erzincan’daki seminerde Dursun Çiçek yok.

Gnkur. Giriş- Çıkış kayıtlarından belli ki Dursun Çiçek o tarihlerde Ankara’da görevinin  başında.

Yani kısaca ERZİNCAN SENERYOSU TUTMADI…

Bir Islak İmza da Benden!

03 Haziran 2009 tarihinden beri Türkiye’de bir hukuk katliamı yaşanmaktadır. Albay Dursun Çiçek’in hazırladığı iddia edilen İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın (İMEP) 12.06.2009 tarihinde Taraf gazetesinde yayınlanmasının ardından yandaş basında başlatılan karalama kampanyası ve sonrasında iktidarın yönetiminde başlatılan ve sürdürülen soruşturma ve yargılama süreçleriyle ile Türkiye bir hukuk devleti olmaktan çıkmıştır.

Türkiye’de 2011 yılında hala devam eden bu siyasi davada, Dursun Çiçek hakkında düzenlenen, iddianamenin tamamı isimsiz, imzasız ihbar maillerinden ve mektuplarından oluşmaktadır. Ortada yasal hiçbir delil yokken, taklit imzalı sahte bir plan gerekçe gösterilerek Dursun Çiçek’in üç kez tutuklanması ve aylardır tutuklu yargılanması temel insan hakları ve anayasanın hürriyetçi demokrasi ve hukuk düzeni anlayışı ile bağdaşmaz.

Dava sürecinin nasıl geliştiğinin özetine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. (Lütfen kampanyaya katılmadan önce bu yazıyı okuyun.) Dava sürecinde yaşanan hukuksuzluklar ve çarptırılan veya karartılan delilleriyle bu dava Türk Hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Bu süreçte sizleri de sessiz kalmamaya ve yaşananlardan duyduğunuz rahatsızlığı yüksek sesle yetkililere duyurmaya davet ediyoruz. Bir hukuk devleti olması gereken Türkiye Cumhuriyeti’nin temel insan haklarına saygı duyulduğu ve adil yargılanma hakkının çiğnenmediği bir ülke haline gelebilmesi için sorumluluk almaya ve üzerinize düşen görevi yapmaya burada başlattığımız imza kampanyasına adınız, soyadınız ve email adresinizi vererek başlayabilirsiniz.

Unutmayın ki hukuk hepimize lazım.

Adaletle,

İrem Çiçek, Deniz Çiçek



ISLAK İMZA DAVA SÜRECİ, KARARTILAN DELİLLER ve HUKUKSUZLUKLAR

Her Şey 4 Sayfalık Bir Fotokopi İle Başlar… (3 Haziran 2009 – 30 Eylül 2009)

3 Haziran 2009 tarihinde Avukat Serdar Öztürk’ün ofisinde yapılan aramada başka birçok belge ile birlikte dört sayfalık İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın (İMEP) fotokopisini bulduğunu iddia eden İstanbul Beşiktaş Savcılığı bunun üzerine belgenin üzerinde imzası bulunduğu iddia edilen Alb. Dursun Çiçek hakkında bir soruşturma başlatmış. Her ne kadar savcılığın aylar sonra hazırladığı iddianamedeki tüm olaylar ve deliller belgenin bulunduğu iddia edilen 3 Haziran 2009 tarihi ve sonrasına ait olsa da Dursun Çiçek isimli bir şahıs, Cumhuriyet Gazetesi’nin bombalanması ve Danıştay saldırısı gibi Ergenekon davası ile ilişkili olarak 9 Mart 2009 tarihli mahkeme kararıyla dinlenmiştir. Ortada hiçbir delil olmadan alınan bu dinleme kararı, Alb. Dursun Çiçek’in hiçbir delil olmadan sanık olarak seçildiğini sonra aleyhinde delil arandığını, hiçbir şey bulunamayınca da delil üretme yoluna gidildiğini göstermektedir.

Belgenin 12 Haziran 2009 tarihinde Taraf gazetesinde yayınlanmasıyla belgeden haberdar olan Alb. Dursun Çiçek hakkında, gazetedeki haber üzerine Genelkurmay Askeri Savcılığı’nca bir soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında alınan 68 tanık ifadesinin hiçbirinde Dursun Çiçek aleyhine bir bilgi olmadığı gibi tamamı lehine beyanlar içermektedir. Genelkurmay Harekât Dairesi bünyesinde çalışan Bilgi Destek Dairesi lağvedilmeden önce 5 şube olarak görev yapmaktadır. Tanık Ziya İlker Göktaş’ın ifadesinde de belirttiği gibi kendisinin müdürü olduğu 2. Bilgi Destek Şubesi’nin görevi irticai faaliyetlerle mücadeledir. Dursun Çiçek’in müdürü olduğu 3. Bilgi Destek Şubesi’nin görev alanı ise, dış tehditler, dış tatbikatlar, NATO ile ilişkiler, 1915 olaylarıdır. Genelkurmay karargâhında bir İrtica ile Mücadele Eylem Planı hazırlanacak ise bile bu planın Dursun Çiçek’in müdürü olduğu 3. Şube tarafından değil, 2. Şube tarafından hazırlanması gerekmektedir. Soruşturma kapsamında yapılan bilirkişi incelemelerinde ne Dursun Çiçek’in Genelkurmay karargâhında kullandığı bilgisayarlarda ne de kendi şahsi bilgisayarlarında İMEP’in izine rastlanmamıştır. Dursun Çiçek’in kendisinin hazırladığı belgelerin tümü askeri yazım tekniklerine uygun olmasına rağmen yine soruşturma kapsamında askeri bilirkişinin verdiği raporla sabit olduğu üzere İMEP askeri yazım teknikleriyle uyuşmamaktadır. Askeri savcılık başlattığı bu soruşturma sonucunda topladığı bu deliller üzerine kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir.

Bu sırada Avukat Serdar Öztürk’ün ofisinde tamamı 2004 yılı ve öncesine ait belgeler ile henüz hala anlaşılamayan bir sebeple Taraf Gazetesinde, Nisan 2009 yılında hazırlandığı iddia edilen fotokopi İMEP, kriminal inceleme yapılması için Emniyet Kriminal Dairesi’ne gönderilmiştir. Emniyet Kriminal Dairesi, Serdar Öztürk’ün ofisinde bulunan tüm belgeler üzerinde parmak izi incelemesi yapmış olmasına rağmen sadece dört sayfalık fotokopi İMEP üzerinde bu inceleme yapılmamıştır. Yargılamanın ilerleyen safhalarında mahkemenin bu dört sayfa fotokopi üzerinde parmak izi incelemesi yapılması talebine cevaben Emniyet Müdürlüğü’nden önce fotokopi belge üzerinden yapılan Dursun Çiçek’in imza mukayese raporu gönderilmiştir. Mahkemece tekrarlanan talebe karşılık, bu sefer de Serdar Öztürk’ün parmak izi örnekleri gönderilmiştir. Diğer taraftan, bu dört sayfa fotokopi belge üzerinde ısrarla parmak izi incelemesi yapmayan Emniyet Kriminal Dairesi bu fotokopi belgeyi inceleyerek 20 Haziran 2009 tarihinde belgenin son sayfasındaki imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olduğu yönünde rapor vermiştir. Emniyet Kriminal Dairesi’nin bu fotokopi belgeyi inceleyerek bilimsellikten, objektiflikten ve dürüstlükten uzak olarak verdiği “eli ürünüdür” raporu bu kurumun nasıl çalıştığını gözler önüne sermiştir. Karşımızda fotokopi bir belgeden eli ürünüdür raporu veren bir kurum vardır. Bu kurumun üyesi olduğu Avrupa Adli Bilimler Enstitüleri Birliği’ne (European Network of Forensic Science Institutes – ENFSI) yaptığımız şikâyetin neticesinde ENFSI’nın üye kuruluşların verdiği raporların içerikleriyle ilgili bir inceleme yapamayacağı ancak Emniyet Kriminal’in bundan sonra verdiği raporlarda ENFSI logosunu kullanamayacağı belirtilmiştir.

İMEP’in fotokopisinin ortaya çıkmasının üzerine 30 Haziran 2009 tarihinde Beşiktaş Adliyesi’nde ifade veren Dursun Çiçek ifadeye gitmesine saatler kala, 29 Haziran 2009 tarihinde saat 19:17’de İstanbul Emniyeti’ne gönderilen isimsiz bir ihbar mektubu gerekçe gösterilerek tutuklama talebiyle nöbetçi mahkemeye gönderilmiş ve nöbetçi hakîm Rüstem Eryılmaz tarafından tutuklanmıştır. Dursun Çiçek’in İstanbul Özel Yetkili Savcıları tarafından yapılan ilk sorgulamasında, sorgulamadan sadece birkaç saat önce daha sonra Amsterdam’dan gönderildiği tespit edilen isimsiz bir email gerekçe gösterilerek tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edilmesi ve nöbetçi hâkimin de tutuklama kararı vermesi Beşiktaş Hukuku’nun nasıl çalıştığını gözler önüne sermiştir. Bir üst mahkemeye yapılan itiraz üzerine Alb. Çiçek 17 saat sonra 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyetince tahliye edilmiştir.

Alb. Dursun Çiçek tahliyesinden sonra yandaş basında yapılan yargısız infaza karşı onlarca dava açıp suç duyurusunda bulunarak hukuki mücadelesini başlatırken diğer taraftan, savcılar söz konusu fotokopiyi 02 Temmuz 2009 tarihinde de Adli Tıp Kurumu’na göndermiştir. Fotokopiyi inceleyen Adli Tıp Kurumu belge üzerindeki imzanın basit tersimli olması, Dursun Çiçek’in örnek imzalarının biçimsel olarak birbirinden farklılıklar göstermesi ve belgenin fotokopi olması sebebiyle hız, işleklik ve baskı derecesi gibi tanı unsurlarının incelemeyeceği gerekçesiyle söz konusu imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olup olmadığına karar verilemeyeceği sonucuna varmıştır.

Ve İmza Islatılır… (30 Eylül 2009 – 11 Kasım 2009)

Alb. Dursun Çiçek’in Beşiktaş maceraları fotokopinin bulunmasından 4 ay sonra, Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi’nde görevli bir subay olduğunu iddia eden bir ihbarcının ıslak imzalı İMEP’i 30.09.2009 tarihinde Çukurambar Postanesi’nden adi posta yoluyla Beşiktaş Savcılığı’na göndermesi üzerine tekrar başlar. Islak imzalı bu belgenin ellerine ulaşması üzerine Genelkurmay Askeri Savcılığı Dursun Çiçek ile ilgili dosyayı tekrar açmış ve sağlıklı bir soruşturma yapılabilmesi için ıslak imzalı bu belgeyi Beşiktaş Savcılığı’ndan istemiştir. Diğer taraftan Beşiktaş Savcılığı belgeyi Adlı Tıp Kurumu’na göndermiştir. Adli Tıp Kurumu 1 gün içinde düzenlediği, 19 Ekim 2009 tarihli raporuyla ıslak imzalı belgedeki imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olduğu yönünde görüş bildirmiştir.

Adli Tıp Kurumu’nda yapılan bu ilk incelemede teamüller gereği belgenin, kura ile belirlenecek bir ekip tarafından kurul halinde incelenmesi gerekirken imza incelemesi, “atama” yolu ile belirlenen üç kişilik bir ekipçe yapılmıştır. Bu incelemeyi yapan ve imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olduğu yönünde görüş bildiren “uzman”ın daha sonra terfi ettirilmesi de verilen raporun bazı kesimlerin beklentileri göz önüne alınarak verildiği tezini desteklemektedir. Zaten Adli Tıp Kurumu Başkanı’nın aynı dönemde başka bir davayla ilgili olarak söylediği “Hastanın yararı kadar toplumun bazı kesimlerinin de düşüncelerini düşünmek zorundayız.” sözü ve yine imzaladığı eli ürünüdür raporu ile ilgili ‘’ ben belgeyi incelemedim. İki arkadaşım inceledi, bende onların kanaatine 3. bir kişi olarak imza attım’’demesi  kurumun nasıl çalıştığını gözler önüne sermiştir ve kurumun kamuoyu nezdindeki güvenilirliğini tamamen yok etmiştir.

Alınan bu raporun üzerine 11 Kasım 2009 tarihinde Beşiktaş Adliyesi’ne tekrar çağırılan Dursun Çiçek yine tutuklama talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk edilmiş ve nöbetçi hâkim İdris Asan tarafından tutuklanmıştır. Dursun Çiçek yapılan itiraz sonucu bu sefer 43 saat sonra 9. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından “delil durumu, kişiye isnat edilen suç unsurlarının ve kaçma şüphesinin bulunmaması” ve “sabit ikametgâh sahibi olması” gerekçeleriyle oy birliği ile tahliye edilmiştir.

İddianame Hazırlanır… (11 Kasım 2009 30 Nisan 2010)

Dursun Çiçek’in ikinci kez tahliye olması üzerine ıslak imzalı bu belge 12 Kasım 2009 tarihinde Emniyet Kriminal Dairesi’ne gönderilmiş ve fotokopi belgeye “eli ürünüdür” raporu veren üç “uzman” bu sefer ıslak imzalı belgeyi incelemiştir. Işık hızıyla çalışan bu uzmanlar yüze yakın imzayı belge üzerindeki imza ile karşılaştırarak 13 Kasım 2009 tarihli raporlarında belgedeki imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olduğu kanaatine varmıştır. Hem Alb. Dursun Çiçek ve avukatlarının yaptığı itirazlar hem de kamuoyunda oluşan rahatsızlık sonucu işlerini sağlama almak isteyen savcılar belgeyi daha önce inceleme yapan Fizik İhtisas Kurulu Üyelerinin de içinde olduğu genişletilmiş Kurul tarafından tekrar incelenmesi için tekrar Adli Tıp Kurumu’na göndermiştir. Islak imzalı belge 11 kişilik genişletilmiş kurul tarafından incelenmiştir. Kurulun her biri yedi ile yirmi yıl arasında deneyimli olan dört üyesi imzanın tersiminin basit, taklidinin kolay olması ve Dursun Çiçek’in mukayese imzalarının faklı tersim özellikleri göstermesi sebebiyle söz konusu imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olup olmadığının belirlenemeyeceğini yönünde görüş bildirmiştir. Buna rağmen geri kalan 7 kişinin aksi yönde oy kullanmasıyla söz konusu imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olduğu yönünde bir rapor verilmiştir. En temel hukuk ilkesi olan “şüphenin şüpheli lehinde yorumlanması” hiçe sayıldığı gibi bu 7 kişi hakkında yapılan bir araştırma çarpıcı sonuçlar ortaya koymuştur. Bu yedi kişinin üçü zaten bir önceki raporu veren kişilerdir ve ilk belgenin incelemesindeki “atanma” şekilleri ve yaptıkları açıklamalar ile güvenilirliklerini kaybetmişlerdir. Fizik İhtisas Dairesi’nde daha önce 3 yıl başkanlık yapan Dr. Ömer Kurtaş’ın verdiği bilgi ve Adalet Bakanı’nın gensoru üzerine meclisteki kabul beyanına göre, rapora ‘’eli ürünüdür’’ beyanı ile imza atan 4 uzmandan Gürel Berber, Eyüp Kandemir ve Bülent Özata belgeyle ilgili 15 Ekim’de hazırlanan ilk raporun ardından Adli Belge İnceleme Birimi’nde görevlendirilmiştir. Bu üç isim sadece bir haftalık kursla “Adli Belge Uzmanlığı” sertifikası almış olması Adli Tıp Kurumu tarafından verilen 4 Şubat 2010 tarihli bu son raporun da objektiflikten uzak olduğunun en somut kanıtıdır.

Bu dönemde belge Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın yoğun ısrarları üzerine kendilerine gönderilmiş ve gönderilen belge üzerinde Jandarma Kriminal Dairesi tarafından çeşitli incelemeler yapılmıştır. Jandarma Kriminal Dairesi söz konusu imzanın kalın uçlu keçeli kalem ile atılmış olmasından dolayı imzayı sadece biçimsel özellikleri yönünden inceleyebilmiştir. Daha sonra başlayacak yargılama sürecinde, 06 Temmuz 2010 tarihli duruşma sırasında, mahkeme salonuna getirdiğimiz CNC makinesi ile gösterildiği gibi günümüz teknolojisi ile herhangi bir imzanın makine ile biçimsel olarak taklidi mümkündür. Bu sebeple imza incelemelerinde en önemli unsurlar imzanın atış hızı ve baskı derecesi gibi imzanın üçüncü boyutu (kâğıt üzerindeki derinliği) ile ilgili unsurlardır. Jandarma Kriminal’in raporunda da açıkça görüldüğü üzere imza üzerinde bu incelemelerin hiçbiri yapılamamıştır. Keçeli uçlu kalem, kâğıt üzerinde derinlik oluşturmadığından bu tip kalemle atılan imzaların incelemesinde sadece biçimsel özellikler bakımından yapılabilmektedir ve bu tip bir incelemeden sağlıklı bir sonuca ulaşılması mümkün değildir. Kaldı ki Dursun ÇİÇEK’in imzası tüm raporlardaki ortak görüşe göre ‘’taklidi basit , tersimi kolay’’ bir imzadır. Ancak tüm kurum raporları bu tespiti yapmalarına rağmen ‘’eli ürünüdür’’ raporu vermekten çekinmemişlerdir.

Yine Jandarma Kriminal Dairesi tarafından İstanbul Beşiktaş Savcıları’nın itirazına rağmen belge üzerinde imza incelemesinden çok daha objektif olan ve daha kesin sonuçlar veren parmak izi incelemesi yapılmıştır. Yapılan incelemede belge üzerinde ne Alb. Dursun Çiçek ne de Genelkurmay’da çalışan başka birinin parmak veya avuç izi bulunmamıştır. Sahibi tespit edilememiş olan 14 izin tespiti için yaptığımız tüm girişimler şu ana dek sonuçsuz kalmıştır. Jandarma Kriminal tarafından yapılan bir başka incelemeyle de belgenin Genelkurmay karargâhındaki yazıcılar kullanılarak basılmadığı ortaya çıkmıştır.

İddianame Kabul Edilir ve Alb. Dursun Çiçek Tekrar Tutuklanır… (30 Nisan 2010 – …)

İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin daha önce oy birliğiyle ve delil yetersizliği gibi sebeplerle verdiği tahliye kararından sonra Dursun Çiçek aleyhine hiçbir yeni delil bulunamadığı gibi belge üzerinde Dursun Çiçek’in parmak izinin olmadığı gibi çok somut ve lehine deliller bulunmuştur. Buna rağmen söz konusu somut delillerin eklenmediği iddianamenin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilmesi üzerine Alb. Dursun Çiçek için bir yakalama kararı çıkartılmıştır. Hukuken ancak kaçaklar için çıkarılabilen yakalama kararını Deniz Kuvvetleri Karargâhı’ndaki ofisinde öğrenen Alb. Dursun Çiçek çağırıldığı İstanbul Beşiktaş Adliyesi’ne derhal gitmiştir. 30 Nisan 2010 tarihinde çıkarıldığı mahkemece hakkındaki iddialar yüzüne okunan Alb. Çiçek tutuklanarak Hasdal Askeri Cezaevi’ne konmuştur ve bu tarihten beri tutukluluğu devam etmektedir.

Hakkında hazırlanan iddianamede Alb. Dursun Çiçek’in İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nı hazırladığı ve bu planı Erzincan’a giderek uygulamaya koyduğu iddia edilmektedir.

İddianamenin hazırlanması süresince Dursun Çiçek’in tüm iletişimi dinlenerek kayıt altına alınmıştır. Yapılan tüm incelemeler ve telefon dinlemeleri sonunda Dursun Çiçek’in ne birlikte yargılandığı diğer sanıklarla, ne aralarında İlhan Cihaner ve Org. Saldıray Berk’in de bulunduğu Erzincan sanıklarıyla ne de Ergenekon davası sanıklarından herhangi başka biriyle ne bir email, ne bir telefon ne de başka bir iletişimi tespit edilememiştir. Bunun da ötesinde bu davalarda yargılanan sanıkların kendi aralarında yaptığı telefon görüşmeleri veya gönderdikleri emaillerde de Dursun Çiçek ismi geçmemektedir. Bu bile tamamen toplama sanıklardan oluşan bu davalar ile Alb. Dursun Çiçek’in hiçbir ilişkisinin olmadığını göstermeye yeterken mahkeme heyeti ve savcılar bunu görmezden gelmeye devam etmektedir.

Dursun Çiçek’in Erzincan’a gittiği iddiaları hiçbir somut delil ile desteklenememektedir. Üstelik delil olarak gösterilen belgelerin başka Dursun Çiçek’lere ait olduğu da ortaya çıkmıştır. Ne iddianamede geçen Mazlum Otel’de kalan Dursun Çiçek’in, ne İMEP’in fotokopisinin bulunduğu 03.06.2009 tarihinden önce telefonları dinlenen Dursun Çiçek’in ne de Erzurum’dan Ankara’ya THY ile uçan Dursun Çiçek’in Alb. Dursun Çiçek olmadığı mahkemenin yazdığı yazılara verilen cevaplarla sabittir. Türkiye çapında başlatılan bu Dursun Çiçek avının, mahkeme sürecini uzatmaktan başka bir amacı ve işlevi yoktur.

Mahkeme süresince, Alb. Dursun Çiçek ve avukatları tarafından, gerçeklerin ortaya çıkmasına yardımcı olacak iki yüzün üzerinde talepte bulunulmuştur. Savunmanın bu taleplerinin sadece yüzde dokuzu karşılanırken savcılığın taleplerinin yüzde yüzünün karşılanması savunma ve iddia makamının eşitliği ilkesiyle çeliştiği gibi İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin de nasıl çalıştığını gözler önüne sermiştir. İddia edilenin aksine Dursun ÇİÇEK İMEP’i hazırlamak için hiçbir komutanından emir almamıştır. Bu gerçeği ispatlamak amacıyla adı geçen komutanların duruşmada dinlenmesi talepleride hep sonuçsuz kalmaktadır. 13. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen yargılama gerçekleri otaya çıkarmak yerine üstünü örtme girişimlerini bize göstermektedir. Mahkeme yargılamayı en hızlı ve iyi şekilde sonuçlandırmak yerine , bağlantılı bağlantısız herkesi kamuoyunda ‘’Ergenekon’’ adı verilen davanın içine sokma girişimi içindedir.

İmza Yaşının Belirlenmesi

Daha önce defalarca yaşadığımız gibi İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi yine zamanında hareket etmeyerek delillerin ortadan kaybolmasına sebep oldu. Islak imzalı belge ortaya ilk çıktığında İsviçre’den uzmanlarla yaptığımız ve orjinaline buraya tıklayarak erişebileceğiniz yazışmalarda imzanın mürekkebinin yaşının tespit edilebileceğini öğrenince mahkemeye verdiğimiz mürekkep yaşının belirlenmesi taleplerimiz zamanında karşılansaydı mürekkep analizi sonucunda gerçekler ortaya çıkarılabilirdi.

Şöyle ki, ıslak imza davasında soruşturma savcısı ve mahkeme mürekkebin yaş analizini biz ilk talep ettiğimizde yapmış olsaydı imzanın atıldığı tarihin ayı tesbit edilebilcekti. Ancak aradan geçen 18 ay sonunda buraya tıklayarak orjinaline erişebileceğiniz yazışmalarla öğrendiğimiz kadarıyla mürekkep eğer 18 aydan daha yaşlıysa mürekkep içindeki çözücünün tamamı uçtuğundan mürekkep yaş analizi yapılamıyor. Bu demek oluyor ki şu anda hemen yapılmak istense bile 18 ay coktan geçmiş olduğundan mürekkep yaşı analizi çok yüksek ihtimalle yapılamayacak. Yani geçmiş olsun 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, geçmiş olsun Dursun Çiçek…

KAMU VİCDANINA SESLENİYORUM…

12 Haziran 2009 tarihinde Taraf gazetesinde “İrticayla Mücadele Eylem Planı” başlıklı taklit imzalı sahte bir plan yayınlanmıştır. Bahse konu planın bir fotokopisinin 04 Haziran 2009 tarihinde; “Bestekar Sokak No: 17/2, Kavaklıdere-Çankaya/ ANKARA adresindeki Bir E. Gazi Subay olan Avukat Serdar ÖZTÜRK’ün bürosunda bulunduğu iddia edilmektedir. “Taklit imzalı sahte planın”, 30 Eylül 2009 tarihinde Çukurambar/Ankara Postanesinden bir zarf içinde “Sayın Zekariya ÖZ, İstanbul Beşiktaş Adliyesi Beşiktaş/İSTANBUL” adresine, Serkan ÇAKIR tarafından posta ile gönderildiği ileri sürülmektedir. İftira ve yargısız infazların bitmesi için kutsal savunma hakkımızı kullanmak ve maddi gerçeği ortaya çıkarmak maksadıyla, 22 Nisan – 01 Aralık 2010 tarihleri arasında, 40 Adet dilekçe ile mahkemeye yaptığımız taleplerin toplamı 175’e ulaşmıştır. Bahse konu taleplerimizden sadece % 7 (13 talep) hakkında olumlu işlem yapılmıştır. Aynı dönemde Savcının, çoğu soruşturma dosyasında mevcut delilleri içeren toplam 75 talebinin tamamı hakkında derhal işlem yapılmıştır. Ülkede Dursun ÇİÇEK isimli kişiler için “Cadı Avı” başlatılmış, suç ve suçlu yaratma iftiraları devam etmiş, mahkemeden hak ve adalet beklentilerimiz sıfırlanmıştır. İftiralara karşı masumiyetimizi ispat etmek için kamu vicdanının bilinçli ve çağdaş temsilcisi olan ve çektiğimiz yargısız infazları yüreğinde hissettiğinden hiç şüphemiz olmayan devrelerimizin, dostlarımızın, ve fiilen tanışmamış olsak da yakınlıklarını bu zamanlarda yüreğimizde hissettiğimiz gerçek dostların desteğini talep etmekten başka bir seçenek bırakılmamıştır.

Parmak izi ve dijital iz dahil hiçbir delil bırakmadan, gerçek hiçbir tanık görmeden format, içerik ve terminoloji bakımından çok acemice hazırlanmış taklit imzalı sahte planın tarafımdan hazırlandığı iddiaları kuru bir iftiradır. Masum bir insana karşı işlenen bu hukuk cinayetinin failinin bulunması için, taklit imzalı sahte planın hazırlanması, bir fotokopisinin Avukatın Bürosuna konulması ve Beşiktaş Adliyesine gönderilmesi hakkında, insanlık, adalet ve dürüstlük adına bilgi ve belge sunan şahıslara 100.000 TL. ödül verilecektir. İftiracıların ve komplocuların ortaya çıkarılması maksadıyla maddi imkanlarımız bu ödül için sonuna kadar zorlanmıştır. Bu gerçeği arama ve iftiracıları ortaya çıkarma çabalarımıza maddi ve manevi destek verecek çağdaş, aydın, dürüst ve inançlı insanlarımızın katkısıyla bu ödülün daha da anlam kazanması ve milletten saklanan gerçeklerin bir an önce ortaya çıkarılması tek hedefimizdir. Dursun Çiçek’in suçsuzluğuna inananlar başlattığımız bu kampanyaya destek olmak için valilikten alacağımız izin sonrası açacağımız hesaba desteklerini yatırabilirler. Yatırılan para bilgi ve belge sunan şahıslara verilecek ödüle eklenecektir. Önemli olan yapılacak maddi katkının miktarı değildir, bu kampanyayla hedeflenen toplumdaki sessiz çoğunluğun sesinin duyulmasına yardımcı olmaktır. Verilecek destek güçbirliğimizi kuvvetlendirecek, ATATÜRK ve silah arkadaşlarının temellerini attığı Cumhuriyetin değerlerinin korunması ile birlikte, çocuklarımızın benzer hain iftiralarla karşılaşmaması için örnek bir mücadele olacaktır. Toplanan maddi katkı planlanan amaç için kullanılamadığı takdirde Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı, Kardelenler Projesi ve Mehmetçik Vakfı’na bağışlanacaktır.

Geçmişte yaşanan hukuk cinayetlerinin daha kötüsü, demokrasinin geliştiği iddia edilen bu dönemde yaşanıyorsa, demokrasi ve adaletten bahsedilemez. Üstünlerin hukukunu, hukukun üstünlüğüne dönüştüreceğiz diye, masum insanları aylarca tutuklatanların hak ve hukuktan nasibini aldığını kimse iddia edemez. Eğer biraz insanlığınız ve inancınız varsa adalet ve vicdan sahibi olun. Taklit imzalı sahte bir kağıt parçası ve hukuken delil niteliği taşımayan faili meçhul ihbarlar gerekçe gösterilerek cebir ve şiddet kullanarak yapılan hükümeti görev yapamaz hale getirmeye teşebbüs ve örgüt üyeliği suçlaması kuru bir iftiradır. Bağımsız ve tarafsız Türk Yargıçlarından adalet bekleyenler için en büyük tehlike umutsuzluktur. Bizim hukuk ve adalet umutlarımızı bitirmeyin.

Herkes elini vicdanına koysun. Bugün benim başıma gelmedi, tuzum kuru diyenler, yarın bu tür saldırılara ve iftiralara hazır olsun. Hiçbir miras, doğruluk ve dürüstlük kadar şerefli ve onurlu değildir. Haksızlık yapmak veya yapılan haksızlığa göz yummak, o haksızlığa ve adaletsizliğe ortak olmak ve destek vermektir. Çağdaş uygarlık seviyesine koşması gereken ülkemizde “Çamur at, iftira at, tutuklat izi kalsın, ya bizdensin ya hapistesin” şeklinde yaşadığımız Beşiktaş’ın çağ dışı hukuk anlayışına karşı mücadele ve dayanışma içinde olmaya davet ediyorum. ALBAY DURSUN ÇİÇEK

İletişim Adresi: islakimzakuruyor@gmail.com

¹ ING Bank'ın kampanya ile bir ilişkisi yoktur.